ile Mâlik-i Hakiki’nin sıfatlarının bir cihette gayr-ı mütenahî hududunu bildim.

İkinci Kelâm: اَلْمَوْتُ حَقٌّ Ölüm haktır. Evet, bu hayat ve bu beden şu azîm dünyaya direk olacak kabiliyette değildir. Zira onlar demir ve taştan değildir. Ancak et, kan ve kemik gibi mütehalif şeylerden terekküp etmiş. Kısa bir zamanda tevafukları, içtimaları varsa da iftirakları ve dağılmaları her vakit melhuzdur.

Üçüncü Kelâm: رَبّٖى وَاحِدٌ Rabb’im birdir. Evet, herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-i Rahîm’e olan teslimiyete bağlıdır. Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Çünkü insan, câmiiyeti itibarıyla bütün eşyaya ihtiyacı ve alâkası vardır. Ve her şeye karşı hissederek veya etmeyerek teessürü, elemleri vardır. Bu ise tam cehennem gibi bir halettir. Fakat erbab tevehhüm edilen esbab yed-i kudretine bir perde olan Rabb-i Vâhid’e teslimiyet, firdevsî bir vaziyettir.

Dördüncü Kelâm: اَنَا ile tabir edilen benlik, yani kendisine bir vücud, bir kıymet vermektir ki bu ene, Cenab-ı Hakk’ın sıfâtını, şuunatını bilmek için bir santral ve bir vâhid-i kıyasîdir.

***

Birinci Bab

لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ beyanındadır.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى سَيِّدِ الْمُرْسَلٖينَ مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِهٖ وَصَحْبِهٖ اَجْمَعٖينَ

Allah’tan başka hak bir Allah’ın bulunmadığını kalben tasdik ve lisanen ikrar ettiğime, bütün gören ve görünen eşyayı şahit gösteriyorum.