Tekrar mübarek ellerinizi bûs ile duanızı istirham eylerim efendim hazretleri.

Abdülcelil oğullarından

Adilcevazlı

Emrullah oğlu Bekir

***

(Bu fıkra Hulusi-i Sânî Sabri’nindir.)

Bekledim tâ ki Onuncu Söz neşredilmiş, işbu kıymeti mükevvenata faik olan mübarek nurlu eserden bir nüshacık ihsan buyuruldu. Hemen aldığım dakikada, zîruhtan hâlî ve zümrüt-misal yeşillenmiş nebatat arasında bir ağacın altına gittim. Lâkin mevsim itibarıyla haliçe-i zemin gayet revnaktar ve enva türlü çiçeklerle müzeyyen ve muhteşem ise de ânifü’l-beyan eser, âlem-i bekanın sened-i hakiki ve kat’îsi ve en kavî ve gayet rasîn ve son derece güzel, naklî ve aklî ve mantıkî ve tarifi imkânsız bir delail ve berahin-i kat’iye ile müsbet ve hattâ haşir hakkında ayağı kayarak mühlik uçurumlara giden ve en fena bataklıklara düşen, hüsran ve dalalette boğulan pek çok kimseleri dakik ve amîk işarat ve hakaiki ile ihya ettiğini ve edeceğini alâ kadri’l-istitaa öğrendim.

Her ne kadar o kıymettar eserin derecat-ı refia ve mühimmesini hattâ en kısa bir cümlesini bile hakkıyla anlayabilmek ve o hususta söz sarf edebilmek, bidâamın fersah fersah fevkinde ise de menba-ı hakikisi bulunan Furkan-ı Mübin’den tam bir feyz alan ve emsali görülmemiş bir şaheser olduğunu anladım. Bu fakir, şiddetli acz ve zaafımla bîhad bahr-i hakaike daldım ve bahr-i muhit-i nura girebilmeye şu mübarek eser, elmas bir miftahım oldu.

Binaenaleyh havas ve havassü’l-havas dikkatle onu mütalaa ederlerse daha ne derecelerde hakaik-i İlahiye ve maarif-i Rabbaniye müşahede ederek, iktisab-ı füyuzat edeceklerini tahmin edemem. Bundan başka şu nurani ve ulvi ve kudsî eser, numarası itibarıyla dokuz eserin daha mukaddemen sebkat ettiğini îma ve işaretle beraber ve “On” numaradan sonra daha birçok eserlerin vücudunu mutazammın bulunmasına dair bir hassasiyet-i kalbiye uyandırdı.

Sonra anladım ki Kur’an-ı Hakîm’in nur ve ziyadar menbaı cûş u hurûşa gelmiş. Furkan-ı Hakîm’in elmas maadininden dehşetli bir