ve arz-ı minnettarî eylesem, yine hakkıyla vazife-i zimmetimi eda etmiş olamayacağım.

Sabri

***

Çoktan beri ruh-u kemteranemin son derece müştak bulunduğu ve her bir kelimesi birer elmas mahzeni olan şu Yirmi Sekizinci risale-i pür-nurlarını, lehü’l-hamd kıraat ve istinsaha muvaffak oldum. Şu altın-misal hurufattan mürekkeb elmas menbaının derece-i kıymet ve rağbet ve ehemmiyetini arz ve ifade hususunda –mübalağa olmasın– mümkün olsa idi, şu risale-i kıymettarînin hakaik-i nâmütenahîsini muvazzıh ve câmi’ birçok kelimatın vaz’ettirilmesine çalışacaktım ki hakikat lâyıkıyla ifade edilsin.

Zira Hâlık-ı âlem Hazretleri, şu mükevvenatı halk ve icad ve her birini birer vazife ile tavzif ve ecel-i âlemin hulûlünde, mes’uliyet noktasında bu dünyada acz ve fakr ve zaaf ve ihtiyacını fehim ve idrak ederek, kavanin-i ezeliye ve desatir-i Rabbaniyeye imtisal ve ittiba edenlere, şu mevzubahis cennet gibi bir nimet ile i’zaz edecek ve ale’l-husus cennette en büyük nimet, cemal-i bâ-kemal-i Rabbaniyeyi müşahede ve müşerrefiyet-i uzma olduğundan, şu fâni âlemdeki her şey bi’n-netice cennete nâzır ve hayran olduğu ve şu hakaikin menbaı olan Furkan-ı Mübin ve Kur’an-ı Azîm’in ebvab-ı müteaddidesini fetih ve esrar-ı gûnagûnuna ıttıla ile derya-i hakaike dalmak herkese müyesser olmadığından, beş sual ve beş cevap miftah-ı hakikisiyle o künuz-u mütenevvia kapılarını açıp pek yakından ve kemal-i sarahatle gösterilmesi ciheti, değil bu abd-i âcizin kāsır aklı, belki oldukça yüksek zekâlara mâlik olanların bile takdirine hakkıyla şâyan olduğunu kail ve kaniim.

Sabri

***

Kemal-i ulviyet ve kıymet-i bînihayesini arz ve ifadeden âciz bulunduğum şu Sözler’deki âlî ve azîm üslup ve gayeler, bu abd-i pür-kusuru ihya ve âdeta “ba’sü ba’de’l-mevt” haline getirdi ve “Siyah Dutun Bir Meyvesi” namıyla müsemma, Avrupa meftunlarına endaht edilen altın topun elmas güllelerini gördüm, hayran oldum.

Sabri

***