(Binbaşı Âsım Bey’in Risaletü’n-Nur Sözleri hakkında temsil ettiği bir fıkradır.)
Münezzehtir şuunattan, hep ilham-ı İlahîdir,
Okurken nur alır vicdan, sutûr-u bîtenahîdir,
Riyadan, kibirden, her maâsiden münezzehtir,
Kelâm-ı Lâyezalî’den gelen bir nur-u müferrihtir.
Nasıl bir vecd içinde anladım bilsen bu âsârı,
Bu, âyetler gibi nurani ve lahutî bu efkârı,
Meâsir mi eser mi münceli yoksa müesser mi?
İlahî bir “sürâ”dan berk uran, hayret-feza sır mı?
Anılmaz, anlatılmaz, sırr-ı vahdetten haberlerdir.
Sen ey gafil beşer bil nefsini, gör ki ne şeylerdir.
Bütün kevn vâlih ü hayran düşündükçe serencamın
Kerîm hayretle, hürmetle anar namın, büyük namın.
Âsım
***
(Hulusi Bey’in fıkrasıdır.)
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ حُرُوفِ
رِسَالَةِ النُّورِ وَمَكْتُوبَاتِ النُّورِ اَلْفَ اَمْثَالِهَا
Eyyühe’l-Üstadü’l-Muhterem!
Geçen hafta Yirmi Sekizinci Mektub’un Beşinci ve Altıncı Meseleleri isimlerini alan biri şükre diğeri harem-i şerif sualine cevap olan iki eser-i âlü’l-âlînizi, kemal-i şevkle aldım. Zevk ile mütalaa ettim. Çok susamıştım. Şükre dair çok derin manalı, şeker gibi tatlı, şeker şerbetinizi Besmele’yle içmeye başladım. Bu âciz talebenize nimetlerinin hadd ü pâyanı olmayan ol Hâlık-ı Kerîm, ol Mün’im-i Hakîm, ol Rezzak-ı Rahîm (celle celalühü) hazretlerinin Nurlar namı altındaki in’am ve ihsanına karşı Elhamdülillah, Allahu ekber dedim. Ve manevî susuzluğumu elim ermez, gücüm yetmez, nazarım erişmez, hülâsa acz-i tam içinde fakat rahmetinden ümit kesmediğim bir halde iken, ol Rahmanu’r-Rahîm hazretlerinin muazzez üstadım