gibi kardeşlerimizin adedini çok artırsın. Ve cümlesini, bu meyanda bu fakir-i pür-taksiri de muvaffakun bi’l-hayr buyursun, âmin!

Yirmi Dokuzuncu Mektub’un İkinci Kısmı, Kur’an’ın has dürbünüyle bakılmak suretiyle, ramazanın hikmetlerinden dokuzu mükemmelen ve emsalsiz tarzda beyan buyurulmuştur. Allah sevgili Üstadımızdan razı olsun. Bu sene burada ramazan-ı şerife riayet, evvelki senelerden zahiren ziyade idi. Gönül arzu ederdi, keşke bu âlî eser, bu ramazandan evvel elimize geçmiş olaydı. Seyyidü’r-rusül, Nuru’l-vücud Efendimiz Hazretleri sallallahu aleyhi ve sellem اَلدّٖينُ النَّصٖيحَةُ buyurdukları malûm-u fâzılaneleridir.

İşte bu sebeple azlığından müteessir olduğum buradaki cemaatimize, tam vaktinde okumak suretiyle, bu emr-i celil-i Nebevîyi de yerine getirmiş olurduk. Fakat bu şereften mahrumiyetimiz, maddî uzaklığından ileri gelmiştir. Çünkü Kur’an’ın mademki ilk nüzulü şehr-i ramazanda olmuştur. Bu asırda ve şu zamanda da o mübarek âyetin hikmetleri hakkında eser yazılmasının bu ayda olması enseb ve a’lâdır. Cenab-ı Hak emsal-i kesîresiyle, hayırlısıyla cümlemizi müşerref buyursun, âmin!

Hâtem-i İ’caz, hizmet-i Kur’an’daki kıymettar kardeşlerimi tanıttırdı. Ve şu güzel nurlu beyti hatırlattı:

Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim,

Mir’at-ı Muhammed’den, Allah görünür daim. (Hâşiye)

Ve şu fıkrayı söylettirdi:

Âyinedir bu hâtem, herkes sıdk ile hâdim,

Mir’at-ı Üstaddan, Kur’an’dır görünen daim.

Allahu Zülcelal cümlesinden razı olsun. Bu mübarek mir’atın boş köşesine, bu beyit ile imzamın konulmasını tasvib-i ârifanelerine arz ederim.

Hulusi

***

___

Hâşiye: Latîf bir tevafuktur ki birinci Hulusi ile ikinci Hulusi unvanını alan Sabri Efendi, buradaki –birbirinden çok uzak oldukları halde– aynı fıkrayı mektublarında bana karşı yazıyorlar.