ediyorum ve duasını istiyorum. Hacı İbrahim Efendi ve Bedreddin’i, Re’fet’i tahattur ettikçe ekseriyetle onları hatırlıyorum. Onlara da bilhassa selâm ediyorum.

Kardeşiniz

Said Nursî

***

بِاسْمِهٖ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık, müdakkik kardeşim Re’fet Bey!

Sorduğun suale en kolay ve ruhsatlı cevap senin cevabındır.

Mülteka Şerhi Damad’ın ve Merakı’l-Felâh ikisi demişler: İki ramazan için bir keffaret kâfidir. Müteaddid vakıalara bir keffaret kifayet eder. Çünkü tedahül vardır. Ve هُوَ الصَّحٖيحُ demişler.

Hakikat nokta-i nazarında bu meselede azîmet var, ruhsat var. Azîmet hali, kuvveti müsait ise her ramazan için ayrı bir keffaret var. Fakat ruhsat ciheti, tedahül sırrına binaen müteaddid ramazan için bir keffaret farz, ayrı ayrı keffaret müstehab derecesinde kalır. Bu keffarette mana-yı ukubetle mana-yı ibadet ikisi dahi münderic olduğu için hem kerhen icbar edilmeyecek hem tedahül eder.

Aziz kardeşim! Fıkhü’l-ekber olan esasat-ı imaniye ile meşgul olduğumuz için nakle ve ehl-i içtihadın medarikine ve meâhizine bakan dekaik-i mesail-i fer’iyeye zihnim şimdilik ciddi müteveccih olamıyor. Zaten yanımda da kitaplar olmadığı gibi vaktim de yoktur ki müracaat edeyim. Hem ulema-yı İslâm o kadar tetkikat-ı sâibe yapmışlar ki füruata dair tetkikat-ı amîkaya ihtiyaçları kalmamış. Eğer hakiki ihtiyaç hissetseydim böyle füruata dair müçtehidînin derin me’hazlerine gidip bazı beyanatta bulunacaktım. Belki de daha o nevi hakaike meşguliyet zamanları gelmemiş. Her ne ise…