Geçen sene Barlalı, İstanbul ticaretinde bulunan Bekir Efendi’nin şeriki Mehmed Efendi vasıtasıyla bir mektub aldım. Mektub hârika olarak bana göründü. Çünkü Hulusi Bey “Nuh Bey’le görüştüm.” diye o mektubda bana yazıyor. Aynı mektubda, kardeşim Abdülmecid de Molla Hamid’in selâm ve duasını bana yazıyor. Aynı mektubda Nurşin-i Süflâ’da Molla Abdülmecid’in yazısı ve imzası vardı. Fesübhanallah dedim. En ziyade sevdiğim bu insanların ayrı ayrı memlekette bulunmakla beraber, bir mektubda bunların içtimaları tevafuklu bir levha-i temaşadır.

Bu sene yine o Mehmed Efendi Eğirdir’e gelmiş. Yine Nuh Bey’in aynı telgrafını, o zat bana getirdi. Fesübhanallah dedim. Nuh Bey’in lisan-ı hali, güya Mehmed Efendi’ye “Dostum ben seninle beraber Üstadımla görüşeceğim.” diyor, tahayyül ettim. Sonra yine o Mehmed Efendi’nin hizmetkârı Eğirdir’e gidip Mehmed Efendi’nin mektublarını getirmiş. Yine Nuh Bey’in hediyeye ait, bana olan mektubunu getirdi. Dedim, kat’iyen bu iş tesadüfî değil. Sonra mektubun müştemilatına dikkat ettim. Tahmin ettim, Van’da Nuh Bey’in bana hazırladığı hediyeyi göndermek tarihinde, ben de aynı tarihte, aynı fiyatta (Hâşiye) bir hediye-i azîmeyi Nuh Bey’in namına Van’daki ihvanıma gönderiyordum.

İşte bu iki tevafuk, bana işarettir ki: Nuh ile Hamid, talebelik ve kardeşlik için min tarafillah intihab edilmişler. Çünkü tevafuk bizim için bir emare-i tevfik-i İlahî olduğuna kanaatim gelmiş. Risalelerde tevafukatın bazı numunelerini göreceksiniz.

Fakat çok rica ederim ki gücenmeyiniz, hediyeyi kabul edemedim. Adem-i kabulün esbabı çoktur. En mühim bir sebep, benim kardeşlerim ve talebelerimle olan münasebetin samimiyetini ve ihlası zedelememektir. Hem iktisat, bereket ve kanaat sayesinde, şiddetli ihtiyacım olmadığı halde, dünya malına el uzatmak elimde değil, ihtiyarım haricindedir. Hem bir misal ile ince bir sebebi anlatacağım:

Mühim bir tüccar dostum otuz kuruşluk bir çay getirdi, kabul etmedim. “İstanbul’dan senin için getirdim, beni kırma.” dedi. Kabul ettim fakat iki kat fiyatını verdim.

Dedi: “Ne için böyle yapıyorsun, hikmeti nedir?”

___

Hâşiye: Maddeten otuz liralık, manen belki üç yüz liralıktır.