(Hulusi Bey’in fıkrasıdır.)

Aziz, muhterem, müşfik ve mükerrem Üstadım!

Bu defa irsaline inayet buyurulan Risale-i Nur eczalarının dört kısımlık fihristesini aldım. Daha evvel Otuz Birinci Mektub’un On Üçüncü ve On Dördüncü Lem’alarını almış fakat ihtisaslarımı arza muvaffak olamamıştım. Fihristeler dört tarafımı aydınlattılar ve itikadda bir olup çok metin hikmetlerle bazı a’malde ayrılıkları olan dört mezheb-i hak gibi; bu fakire hakka, hakikate, sıdka, imana, nura, rızaya giden yolları gösterdiler.

Hâdisat-ı dünyeviye meşgalesi, şimdiye kadar başımdan geçmemiş bir tarzda beni yormuş. Koca bir dairenin maddî ve manevî ağır yükü altında, tek başıma kaldığımdan çok bunalmıştım.

Aziz üstadımın Otuz Birinci Mektub’un Birinci Lem’a’sıyla tavsiye buyurduğu evradın kuvveti, Risale-i Nur’un feyzi, müşfik üstadımın müstecab duası ve üstadımın üstadı Hazret-i Gavs’ın lillahi’l-hamd en küçük hâcetimi görecek kadar zahir himmeti, mahza bir lütf u fazl-ı İlahî eseri olarak devam edebildiğim salavat-ı şerife berekâtıyla zuhur eden imdad-ı risalet-penahî ve Cenab-ı Allah’ın nihayetsiz in’am ve ihsan ve inayeti sayesinde –yüz binler hamd ve şükürler olsun– yeise ve fütura düşmekten kurtulmuş; yalnız huzur-u manevînize birkaç satırlık arîza ile çıkmak geç kalmıştır.

Hakikaten, elmas kalemli çok kıymetli kardeşlerimin âsâr-ı Nur’un cem’ ve teksir ve neşrinde gösterdikleri gayret ve himmet ve sevgili üstadımıza bu kudsî vazifede yaptıkları muavenet, her türlü takdirin fevkindedir. Allahu Zülcelal cümlesinden razı olsun ve neşr-i envar-ı Kur’aniyede daimî muvaffakıyetlere mazhar buyursun.

Otuz Birinci Mektub’un On Üçüncü ve On Dördüncü Lem’alarında, o kadar büyük dersler, o kadar azametli hakikatler, o derece şaşaalı hikmetler ve nurlu, kudsî, lahutî feyizler mündemicdir ki bu bîçare kardeşinizin sönük zekâsı, kısa düşüncesi, perişan, müşevveş dimağı ile hissedebildiği zevkleri ifade etmesine imkân yoktur.

“İdrak-i maâlî bu küçük akla gerekmez

Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.”