henüz kendini ıslah edemeyenler de bazı budalaların ruhlarında safiyet ve hüsn-ü insaniyet aramaya çalışmayacaktı.

Aziz Üstadım, inşâallah Cenab-ı Hak, hak ve hakikatin güneş gibi yükseldiğini size ve bize göstersin. Bir zindan hayatına benzeyen, birçok manevî mahrumiyetler içerisinde geçen şu günleri, sürurlu ve serbest günlere tebdil eylesin, âmin!

Talebeniz Zekâi

***

(Sabri’nin fıkrasıdır.)

Üstad-ı Ekremim!

Hikmetü’l-İstiaze’nin İkinci Kısmı öyle kıymettar bir hazine-i cevahir ve maraz-ı vesvesenin iksir bir ilacıdır ki âlem-i fâniden âlem-i bekaya göçünceye kadar, nefis ve şeytanın hücumuna maruz bulunan insan, kalbinin üzerine asıp beraberinde taşımalı. O iki düşman her zaman köpük gibi zahirde bir şeye benzeyip hakikatte ele avuca girmeyen havaî itirazat-ı muannidane yaparlar. Onlara karşı en rasîn tahassungâh ve en güzel esliha ve bu uğurda sarf edilecek hâlis sikkeler bunlardır.

Zira vücudumda tecrübe yaptım. Sualleri okuduğum vakit nefsim, sual cihetine mâil bulunuyor ve ehemmiyet veriyor. Fakat elhamdülillah akabinde, tevali eden Kur’anî elmas müdafaalar, o kabîl emraz-ı nefsaniyeyi çabuk çürütüyor ve kökünden kurutuyor. Şu nurani ve Kur’anî hikmetleri, bihakkın takdir hususunda, zîruh ve zîşuurun mükemmeli bulunan nev-i beşerin, bidayet-i vahiyden tâ haşre kadar, i’caz ve îcazında izhar-ı acz edegeldikleri, davamızın bâriz ve zahir bir delilidir.

Hülâsa: Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın ahkâm-ı bînazirinden olan şu Risale-i İstiaze-yi Furkaniyeyi mütalaamda, derya-yı hakaikte sermest-i hayran kalarak kemal-i aşkla dedim: Yâ Rab, şu Kitab-ı Mübin’in infaz-ı ahkâmını teshil ve teysir ve dellâl-ı Kur’an’ı da âmâl ve makasıdında muvaffak ve cemi’ ihvanımla beraber bu kemter kulunu da hulûl-i ecelime değin, Kitab-ı Mübin’e hâdim buyur, duasıyla arîza-i âciziyeye hâtime veririm.

Sabri

***