Bu anda kalp gözüm, bu hüzne iştirak ederek, Dicle ve Fırat ve Nil-i Mübarek gibi âlem-i gayb vâdilerinde sular akıtarak ağlıyor.

Âh, sevgili Üstadım! Ehl-i gaflet gülerken, ehl-i ilhad nefsî müştehiyatları arkasında koşarken biz ne acı hayatlarla karşılaşıyoruz. Âh, sevgili Üstadım! Cenab-ı Hak bize saadet vermeyecek mi? Acaba bu gün daha çok uzayacak mı? İhtiyarsız kendime sorduğum bu suallere yine kendim cevap verirken, teenni ve sabır tavsiye ediyorum. Ve Sırr-ı İnna A’tayna tebşiratıyla müteselli oluyorum.

Ey kıymettar Üstadım! Sizin hüznünüze, huzurunuzda olduğum halde iştirakimi istiyordum. Öyle hissediyorum ki ruhen hiç de uzak değilim. Bazen kendimi unutuyorum. Güya kanatsız tayeran ediyor, koca çınar ağacının arasından girerek meclisinize dâhil oluyorum.

Sevgili Üstadım! Hâlık’ımdan ebediyen razı olmuşum. O da sizden ebediyen razı olsun. Maalesef ziyaretinizle müşerref olamıyorum. Buna bedel Bekir Bey’le takdim ettiğim ve arzu edilen şekilde yazamadığım İ’caz-ı Kur’an’ın sahifelerini açtıkça hakir talebenizin her sahifeye mukabil ellerinizden öpmekte olduğumu kabul buyurmanızı istirhamla, sıhhat ve selâmet ve muvaffakıyetiniz için dua ederek el ve ayaklarınızdan öperim, efendim hazretleri.

اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى

Talebeniz

Ahmed Hüsrev

***

(Sabri Efendi’nin fıkrasıdır.)

Dün Eğirdir’e gittim. Hulusi Bey’in ihlaslı ve sadakatli mektubunu getirdim. Nurani kalp ve ruhtan cûş eden şu mektubun muhteviyat ve münderecatını bu fakir de tekrar ederim. Kendi hesabıma takdim ediyorum. O muhterem kardeşime bedel fakire, mademki Üstad-ı Muhteremim sânî-i Hulusi ismini vermiş. O hâlis imza sahibinin halfinde bu fakir de görünse ifadatına iştirak etse irsiyet-i maneviyesi daha iyi, sabit ve zahir olur, emel-i âcizanesini esas gaye ve maksat bildim efendim.

Âciz talebeniz

Sabri

***