yüz onuncu, lafız itibarıyla küçük fakat makam ve mana itibarıyla âlî ve şümullü Suretü’n-Nasr’daki çok mühim sırlardan muazzez ve muhterem Üstadımız vasıtasıyla zahir olan tevafukata münasebetli bir tek sırrından beyan buyurulan üç mesele, bana öyle bir kanaat getirdi ki bu küçük surenin üç âyetinden sülüs ve tamamında otuz cüz Kur’an’a, hattâ her harfinde bir sureye işaret ve delâlet mevcud olduğunu cezmettim.

Bu nurani mektub hakkındaki muhtasar tahassüsatımı âcizane yukarıda arz ettim. Feyiz menbaına maddeten ve manen çok yakın olan kardeşlerime, şu perişan ifadatım kapı açmak ve buradan içeri geçmeye sizler lâyıksınız, diyecek kadar faidebahş olduğu hakkındaki emirlerinizden çok sevindim.

Sevgili Üstadım! Allah için sevenler, Kur’an’a hâdim olmayı yürekten isteyenler, musibetin büyüğünü dine gelen mesaib bilenler, zahiren ne kadar şaşaalı mutantan görünse de her bid’akârane hareketten mutlak ve muhakkak Kur’an’a ve imana bir hücum hissedenler ilh. İşte bunlar niyetlerindeki ihlas, kalplerindeki safiyet ve imanlarındaki kuvvet ve Kur’an’a ciddi merbutiyetleri derecesinde, felillahi’l-hamd merkez-i menba ve masdar-ı feyze yakın bulunduruyorlar. Elbette böyle ulvi ruhlu, ciddi ihlaslı, metin imanlı kardeşlerimi çok sever ve mazhar oldukları niam-ı İlahiyeye şâkirînden olmalarını tazarru eylerim. Hasbe’l-kader dünyaya dalmış, masiyette bunalmış, hakikatte acıklı bir gurbete düşmüş olan bu bîçare kardeşlerine dua etmelerini rica ederim. Cümlesine ale’l-husus isimleri zikrolunan Galib, Hüsrev, Hâfız Ali, Süleyman Efendilere ve Nurların başkâtibi Şamlı Hâfız Tevfik, hasta olduğundan müteessir olduğum ve inşâallah iade-i âfiyet etmiş olan Muhacir Hâfız Ahmed Efendi’ye ve sair mukarreblere selâm ve dualar ederim.

Hulusi

***