ve tamimine çalışmış اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ mefhumunca keza bu zat da her türlü takdire seza ve lâyıktır.

Bu günahkâr ise maalesef sâlifü’l-arz zevatın hiçbirisiyle kabil-i kıyas değildir. Madem Üstad-ı âlî böyle görmüşler ve bu şekilde buyurmuşlar. Küfran-ı nimet etmeyip tahdis-i nimet suretinde kabul eder ve gördüğüm sahife-i siyahımın sahife-i beyaza tahvilini, Cenab-ı Hak’tan tazarru ve niyaz eder ve rahmet-i Rahman’a iltica eylerken, teveccühat-ı üstadanelerinin bekasını yürekten dilerim efendim.

Sabri

***

(Ahmed Hüsrev’in fıkrasıdır.)

Sevgili Üstadım!

Aktab-ı Hamse-i Azîme’nin birincisi ve Gavs-ı A’zam namıyla müştehir Şeyh-i Geylanî Hazretlerinin, şimdiki Kur’an’ın hâdimlerine bakan kasidesindeki ihbarat-ı gaybiye-i mühimmeyi hâvi, kıymettar risaleyi kardeşlerime ve dostlarıma okudum. Ve inşâallah fırsat buldukça yine okuyacağım. Rahatsızlığım, bir suretinin takdimine fırsat bahşetmediği gibi Otuz İkinci Söz’ün Birinci ve İkinci Mevkıflarından da üç dört sahifeden daha fazla yazmaklığıma mani oldu.

Sevgili Üstadım! O büyük şeyhin mazhar olduğu o büyük tecelli ve nâil olduğu o büyük eltaf-ı Sübhaniye ile sekiz yüz senelik mesafeyi gören ve bu müddet arasında gelip geçenlere ve bugünün dehşetini ehl-i zevk ve keşfe gösteren yazılarındaki o derin ve pek ince manalar, idrak edebildiğim kadarını düşünürken, ehl-i gafletin nazarından saklanmış olan ve fakat ehl-i hakikatin görmesine mani olmayan maziyi hatırladım. Ve bu risalenin feyziyle mücahede-i maneviyenizden ve etrafınızda toplanmış olan fedakâr, mücahid talebelerinizden ve maruz kaldığınız mühlik felaketlerden ve nâil olduğunuz bu kadar azîm eltaf-ı İlahiyeden başlayarak, Şah-ı Geylanî’ye kadar ve ondan asr-ı saadete kadar uzanan o uzun zamanı hayalen gezdim. O büyük Gavs’ın sekiz yüz sene evvel ilan ettiği bu hakikatin karşısında hayran oldum. O büyük şeyh, Eski Said gibi bir müridiyle, Yeni Said gibi bir ders arkadaşıyla konuşuyor. Ve konuşmaya