“Katl, zina, şarap, ukuk-u valideyn yani kat’-ı sıla-yı rahim, kumar, yalancı şehadetlik, dine zarar verecek bid’alara taraftar olmak”tır.

Sâniyen: Bu yaz mevsiminde hakaik-i Kur’aniyeye nisbeten, meyveler hükmünde tevafukata dair, hurufat-ı Kur’aniyenin nüktelerini beyan ediyorduk. Şimdi mevsim değişmiş, huruftan ziyade hakaike ihtiyaç vardır. Gelecek yaza kadar muvakkaten o kapıyı ihtiyarımızla çalmayacağız. Fakat o hurufa ait beyanat ne derece hak olduğunu, Mevlana Câmî’nin Divan’ıyla kardeşlerimle tefe’ül ettik. Dedik: Yâ Câmî! Bu hurufat-ı Kur’aniyeye dair beyan ettiğimiz nüktelere ne dersin? Bir Fatiha okuyup falı açtık. İşte başta fal şu geldi:

جَامٖى اَزْ خَطِّ خُوشَشْ پَاكْ مَكُنْ لَوْحِ ضَمٖيرْ

كٖينْ نَه حَرْفٖيسْتْ كِه اَزْ صَفْحَۀِ اِدْرَاكْ رَوَدْ

Yani “Bu huruf öyle harf değildir ki akıl ve idrak sahifesinden gitsin. Öyle kudsî harf, öyle güzel şirin hat, daima kalbimin sahifelerinde yazılmalı, silinmemeli.” Acibdir ki bütün Divanında bu fala benzer mealde yazı göremedik. Demek bu fal, Hazret-i Câmî’nin kerametinden bir nebze oldu.

اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى

Kardeşiniz

Said

***

Mu’cizat-ı Ahmediye’yi (asm) sana güzel ve tevafuklu bir tarzda yazdırdım. Hüsrev kerametli kalemiyle, bana yazdığı gayet kıymettar bir nüshayı, aynen ve tam tamına muvafık gelmek şartıyla size yazdırıldı, yakında göndereceğim. Yanınızda yeni yazılan İ’caz-ı Kur’aniye gibi bana bir nüsha lâzımdır. Fakat Hâfız’ın kalemi oradaki mevcud tevafuku tamamen muhafaza edememiş. Tevafukçu Hüsrev’in taht-ı nezaretinde, mabeyninizde taksim edip bana yadigâr bir İ’caz-ı Kur’anî’yi müştereken yazsanız çok iyi olur.

***