olmaları, câlib-i nazar-ı dikkat olsa gerektir, zannederim Efendim Hazretleri.

Sabri

***

(Sabri’nin fıkrasıdır.)

Lütufkâr ve inayetkâr Üstadım Efendim Hazretleri!

Ramazan-ı şerifin onuncu cumartesi günü, saat on bir buçukta, her bir nüktesi nâmütenahî hikmet ve hakikat müjdelerini hâvi ve mübeşşir, dokuz nükteli Ramazaniyeyi aldım. Ruhumun fevkalâde muhtaç ve müştak bulunduğu ve nazirsiz eser-i pür-nuru, o gece kemal-i fahir ve sürurla yazdım. Ve aslını yine Nisli Hâfız Mahmud Efendi’ye teslim ettim, Hakkı Efendi’ye götürdü. Ertesi sabah istinsah ettiğim risaleyi bir daha dikkatli okuyarak, hattımın tevafukunu tashih ve Ali Efendi’ye ait bir mektub yazdım. Tam imza edeceğim esnada, İslâmköyü’nden bu vazifeye manen memur bir adam geldi, Ali Efendi’ye gönderdim. Ve şu ümidin fevkinde âni olarak gelen vasıta-i irsal, eserin kudsiyetine sarîh ve bâriz bir delil olduğuna şüphe kalmadı.

Üstad-ı Azizim! Bazen Nurları düşünüp hakikaten pek çok hakaik ve hikmetleri ihtiva ettiklerini görüyordum. Yalnız şu şehr-i rahmet ve mağfiretin ibadatından olan sıyama ait bir mevzu açılmadığını görerek, üstadıma bir arîza takdim etsem ve otuz günden ibaret olan ramazan-ı şerife ait Otuzuncu Mektub olmak üzere, bir niyazda bulunmak emelinde iken, bir sebebe binaen şu arzumdan feragat ettim.

İşte bu defa Külliyat-ı Nur’dan mebhus-u anhâ risale, bu abd-i âcize hitaben “Senin kalbindeki hafî bir arzu ve hissin, bizim levha-i manevîmizde gayet büyük harflerle yazılıdır ki işte is’af edildi.” tarzında bana ihsan buyuruldu. Fakir de ruhumun mühim bir ihtiyacını temin eden, binler hikmet ve müjdeli Ramazaniyeyi alarak, Kur’an-ı Azîmüşşan’ı inzal edene secdeler ve Nurlar dellâl-ı âlîşanına hadsiz teşekkürler ile borçlu olduğum dua-yı fâzılanelerine müdavim bulunduğumu arz eylerim Efendim Hazretleri.

Sabri

***