Sözler, yani Risale-i Ahmediye berahinini yazarken, çok defalar kalemimi elimden bırakıp o asr-ı saadetin anlarının tahassürüyle, hicranıyla yandım. Bu hicrandan kalbim ağlamış, gönlüm coşmuş, ruhum vücudumdan ayrılarak uzaklara gitmiş, bana teselli tuhfeleri getirmiş.

Öyle ya, aziz Üstad! Asr-ı saadette değilsek, müştakıyız. Bu bize kâfi. Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın bize bıraktığı muazzam bir mu’cizesi bugün elimizde değil mi? O kitap bize, muhtaç ve müştak bulunduğumuz saadeti vaad etmiyor mu? Ona hâlisane sarıldığımız zaman, muhtaç bulunduğumuz zevk-i manevîyi bize vermiyor mu?

Evet aziz Üstadım, bugün elimizde tuttuğumuz, gözümüzle gördüğümüz hakiki insanlara rehber olan o muazzam kitap, o büyük mu’cize ki ben maddiyat içinde dünya cereyanında boğulmak üzere iken, beni onun ulvi sesleri ne güzel teselli etmiş ve bana sarsılmaz bir istinadgâh olmuştur. Hakk'a nâmütenahî şükürler olsun.

Muhterem Üstad! Bana öyle geliyor ki manevî saadete küşade bulunan ruhum, kıymettar risaleleri okudukça, yazdıkça gitgide bir zevk-i manevî, bir saadet-i ebedî hazırlıklarıyla coşacak. Coşkunluklarımın hayli devam ettiği oluyor.

Üstadım! İşte o zaman dünya, nazarımda bir hiçten ibaret kalıyor. Ebediyete, sonsuz saadet âlemlerine atılmak istiyorum. İşte o dakikalar bu dünyayı bana verseler bu tatlı hülyalarımın bir nebzesini bile vermek istemem. Def’olsun gençlik rüyalarının kâbuslu fırtınaları.

Üstadım, duanıza muhtacım.

Zekâi

***

Fazilet-meab Üstadım!

Nur sabahı olan Risale-i Nur’dan Birinci, İkinci, Üçüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözleri istinsah ederek bera-yı tashih, taraf-ı âlîlerine takdim ediyorum. Mezkûr Sözler ki kısa oldukları halde mefhumları büyük. Büyük hisler ve ulvi fikir bahşediyor. O Sözler ki her biri ayrı ayrı mecralardan cereyan ederek büyük bir deryaya dökülen berrak ve saf ırmaklar gibi çağlıyorlar. İşte bendeniz,