(Milaslı Halil İbrahim’in fıkrasıdır.)

Efendim!

İsterim ki Yirmi Yedinci Mektub’un tatlı sadâları içerisinde benim de boğuk sesim çıksın. Lâkin heyhat, o maden-i esrar bahrinden dem vurmak haddim değil. Benim arzum ve iştiyakım, o gülistana girebilmek ve o güzel güllerden koklamak. Yoksa onun tavsifinde âciz ve kāsırım. Gerçi kalbimde galeyan eden manalar çoktur. Lâkin her nedense lisan, hissiyatımın tercümanı olamıyor.

Şu kadar diyebilirim ki elimde mevcud risaleler ve fihristede gördüğüme nazaran, Risale-i Nur eczaları bir şecere-i nuraniyedir ki dalları aktar-ı arza neşr-i envar ediyor ve ilâ-nihaye edecektir. Karanlıklı bir gecede, semadaki yıldız ve kamerler, zemin yüzünde nasıl rehberlik ederlerse Risale-i Nur eczaları da öyledir. Ve zulmette nura ihtiyaç ne ise Risale-i Nur eczaları da odur.

Bahr-i dalalet mevcleri arasında, sefine-i Nuh (as) necat verir; her kim dâhil olsa tufan-ı maâsiden halâs bulur. Risale-i Nur eczaları, küre-i arzın mevsim-i erbaa kütüphanesinde bir bahardır ve bahar kadar letafetlidir ve canbahştır. Ve ölmüş arza o bahar vasıtasıyla hayat verildiği gibi Risale-i Nur eczaları da ölmüş arz kulûblere taze hayat verir. Risale-i Nur eczaları bir mürşiddir. İnsanı haksızlıktan hakka döndürür ve hayvanlıktan insaniyete ve esfel-i safilînden, a’lâ-i illiyyîne yükseltir. Otuz Üçüncü Söz’ün Yirmi Dördüncü Mektubu ve emsalleri, insanın ruhunda inşirah hasıl ediyor. Ve kalbinde Sâni’-i Hakîm’in hikmetine karşı pencereler açıyor. Risale-i Nur eczaları, insanın sıkıntılı vaktinde imdadına yetişir ve teselli eder. Bu ciheti aynen gördüm.

Velhasıl: Risale-i Nur eczaları hakkında her ne desem yine o Nur’a karşı sönüktür. İşte o fihristeler fihristesi böyle olunca daha ilerisini ehli olan anlar.

اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى

Kardeşiniz

Halil İbrahim (rh)

***