sahifede aynı satır üzerindeki iki lafza-i Celal ile üst üste geldiğini ve diğerinin 199’uncu sahifede pek cüz’î bir inhiraf ile –belki yarım santim kadardır– diğer bir lafza-i Celal’in üstünde olduğunu gördüm. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّٖى diyerek Cenab-ı Hakk’ın benim gibi alîl ve pek çok masiyet ve kusurlu bir kulunu böyle kudsî bir hizmette istihdam ettirdiğinden dolayı, nihayetsiz sürura müstağrak oldum.

Bu inayet ve muvaffakıyetler, fazilet ve mübecceliyette her şeye tefevvuk eden susmaz ve susturulmaz bir ses, feyyaz bir ziya ve nevvar bir azametle, yirmi sekiz bin âleme imamlık eden, ders veren o Furkan-ı Ezelî’nin hadsiz kerametlerinden bir kerameti ve nihayetsiz mu’cizelerinden kıvılcım-misal küçük bir lem’ası idi. Cenab-ı Hak dergâh-ı izzetinde kabul buyursa benim gibi zillet ve meskenet her tarafını kaplayan kusurlu, âciz bir abd için ne büyük bir saadet.

İşte sevgili Üstadım! Himmet-i âlîniz ki ve

لَوْلَاكَ لَوْلَاكَ لَمَا خَلَقْتُ الْاَفْلَاكَ

hitab-ı izzetine mazhar olan menba-ı füyuzat aleyhissalâtü vesselâm Efendimizin himemat-ı kudsiyeleriyle ve refik olan Kur’an-ı Azîmüşşan’ın kerametleriyle ve Cenab-ı Vâcibü’l-vücud Hazretlerinin müsaade ve lütufları sayesinde ve yine onların rızası uğrunda, ümmet-i Muhammed için vasıta olup yazdırılan bu Kur’an-ı Kerîm’i size takdim ederken; fakir talebeniz size ciddi bir talebe, hakiki bir kardeş, mutî bir evlat ve Peygamber-i Zîşan Efendimiz hazretlerine ümmet ve Hallak-ı Kerîm’e de kemter bir kul olabilmek dilekleriyle, el ve eteklerinizden kemal-i tazim ve hürmetle öperim Efendim Hazretleri.

Fakir talebeniz

Ahmed Hüsrev

***