duayı kabul ediyorum fakat şimdi yağmur vermiyorum.” Demek sonra Sure-i Yâsin şefaat edecek. Nitekim öyle olmuştur.

Elhasıl: Isparta’daki kardeşlerimizin umumî rahmet içindeki Risale-i Nur’un bereketine dair dava ettikleri hususiyeti, bu iki kuvvetli delil ile tasdik ediyoruz.

Barla’da

Şem’î, Mustafa Çavuş, Bekir Bey,

Muhacir Hâfız Ahmed, Süleyman

***

Ehl-i iman –bilhassa şimdiki Risale-i Nur’un zâkir ve muvahhid şakirdleri– öyle bir cadde ve minhaca girmişler ki o cadde gayet müstakim, gayet nurlu, gayet sevimli. Bütün iki tarafı elmas, inci dükkânı. Bunların başında nass-ı Kur’an’dan gelen ve Kur’an-ı Kerîm’in ve Furkan-ı Hakîm’in âyât-ı beyyinatından intişar eden Risale-i Nur’un yüz yirmi parçasından beher parçası birer mürşid-i a’zam, birer mürşid-i ekmel, birer kale-i hasîn, birer elmas kılınç olarak sabittir.

Öyle ise ey Lütfü! Risale-i Nur’a sıkı yapış ki bir mürşid-i ekmel bulasın. Lisanına tevhidi ver ki şu muhkem kaleye giresin; Feyyaz-ı Mutlak’ın kelâmı olan Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’a hâdim ol ki o elmas kılıncı elinde tutasın.

İşte o kılınçla, hiç havfsız, başlarını sarhoşlukla o bataklığa sokan dinsizlerin kafalarına vurarak atla. Ondan sonra فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ gibi kat’î delilleri Peygamberimiz Sallallahu Teâlâ Aleyhi Vesellem Efendimizden müteselsilen, bütün Risale-i Nur’un müellifi Üstadımız Said Nursî’nin yetiştiği ve serbest gezdiği şeriat-ı garra-yı Muhammediye (asm) olan hatt-ı müstakimi bari bir parça da sen takip et ki başın felâh bulsun.

Şu geçen cuma günü ruhumda bir sıkıntı devam ederek, Üstadım için بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ sırrını istinsah ediyordum. Maalesef