(Abdurrahman Tahsin’in fıkrasıdır.)

Ey yüce Üstad!

Risale-i Nur dairesi içine kabul ve bu âb-ı kevser-i hayat ile menba-ı feyz-i iman, gayet değerli ve kıymettar bu ebedî ders ile kendimi daima mesud ve bahtiyar addediyorum. Yalnız sürat-i kalemim olmadığından, yazıyı biraz tehirinden müteessirim. Sehil ve muvaffakıyetime hayırlı dualarınızı rica eder, kemal-i edeple ellerinizi öperim, muhterem Üstadım.

Rûz sâim, leyl kaim

Çû makam-ı âşıkan

Leyle-i nısf-ı Regaib

Târik-i dünya ve tâib

Nâşir-i Risale-i Nur

Bedîüzzaman muhibb-i Bâz-ı Geylan

Ey ferîd-i asrı’z-zaman

Sensin hakîm-i kalbân.

Fakir talebeniz

Abdurrahman Tahsin

***

(Ahmed Nazif’in bir parça mektubundandır.)

Maddî ve manevî borcumuz olan hizmetleri îfadan kendimizi çekmek, hissizlik ve bîganelik fıtratımızda ve yaratılışımızda yoktur ki kalalım. Madem Cenab-ı Hâlık-ı Rahîm bizleri insan yaratmıştır. İnsanlığın emrettiği vezaifin binde birini dahi îfa edemediğimiz halde büsbütün nasıl bîgane kalalım.

Bu hususta mazur görmenizle beraber, azimkâr ve cefakâr ve fedakâr ve hadsiz mütehammil, garib ve kudsî ve aziz bir misafirimiz olan çok kıymetli Üstadımızın biz âsi ve günahkârların kalplerini nurlarla doldurduğu halde, mukabil borcumuzu, maneviyata uzanamadığımızdan ancak değersiz ve kıymetsiz olan maddiyatla ödeyebiliriz zannıyla teselli bulmaktayız. Af buyurunuz Üstadım, Dellâl-ı Kur’an’ın nidalarını işiten hangi Müslüman vardır ki kulaklarını tıkasın. Hâşâ sümme hâşâ!