Kur’aniyeye girenlerin kazandıkları hasenatın bir misli, inşâallah sahife-i a’malinize geçer. Bu defaki, isimlerini yazdığınız Hâfız Bekir, Hâfız Tahir, Hâfız Şükrü Efendileri kardeş kabul ettim. Talebe olmaya da çalışsınlar, selâmımı onlara tebliğ ediniz. Size bu defa avam-ı mü’minîn hakkındaki keramete benzer işler nevinden ve maûnet-i İlahiye tesmiye edilen iki cüz’î hâdiseyi söyleyeceğim:

Birincisi: Bir iki arkadaşımız On Dokuzuncu Mektub’u yazmışlar. Birisinin dördüncü cüzünde salavat-ı şerife iki üç sahife müstesna üç dört salavattan başka bütün salavatlar birbirine bakıyor. Ben de hayrette kalarak işaretler koydum. Diğerinde ikinci, üçüncü cüzünde beş altı sahife müstesna, bütün sahifelerde salavatları birbirine muvazi, birbirine bakıyor, işaretler vaz’ettim.

Kime gösterdim, hayrette kaldı. Görenler müttefikan karar verdiler ki umum Sözler’de manevî i’caz-ı Kur’an’ın bir şuâı in’ikas ettiği gibi On Dokuzuncu Mektub’dan bilhassa Mu’cizat-ı Ahmediye’nin bir nevi şuâı salavat-ı şerife suretinde in’ikas etmiştir.

Hem görenler karar verdiler ki Sözler’e mahsus bilhassa On Dokuzuncu Mektub’a has bir tarz-ı hat var. Eğer o tarz-ı hatta tevfikan yazılsa çok garib letafetler görünecektir. Her vakit musırrane, her yazana “Seyrek ve güzel yazınız.” derdim. Şimdi anlaşılıyor ki o manevî has hattı tavsiye etmek için intak-ı hak kabîlinden bana söylettiriliyordu. Şu hakikati ve manevî tarz-ı hatta en yakın, Küçük Hâfız Zühdü’nün ve Eşref’in ve Kuleönlü Mustafa’nındır ki o muvafakat, muvazenet onların hattında daha ziyade görünüyor.

Her vakit ben görüyordum, dikkatli yazanlarda bazı bir satır atlıyor, bir kelime yanlış yazmayan bir satır yanlış yazıyordu. Meğerse Sözler’deki fevkalâde bir letafetin eseri olarak tevafukat atlattırıyor.

İkinci hâdiseyi yazmaya kâğıdımız müsait olmadığından kestim.

اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى

Kardeşiniz

Said Nursî

***