Erhamü’r-Râhimîn’in tavassutunuzla bizi kavuşturduğu hakikatlerdir. Lisanım, şükranlarıma tercüman olamıyor. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Ancak söyleyebildiğim şey, beklediğim ümit, benim ve ehl-i imanın, bilhassa risalelerle alâkadar kardeşlerimin iki cihanda mesrur olmalarını ve bilhassa başta Üstadımızın kudsî ve pek azîm hizmetinden, Hâlık-ı kâinat hazretlerinin razı olmasını temenniden ibaret kalıyor. Bugünkü ahval-i müessifeden müteessir olmamak mümkün değil. Allah iyi yapar, inşâallah. Ben cahilim, bu kadar yazabildim. O Sözlerin kıymetini tariften âcizim. Ne kadar yazsam o eserlerin kıymetinden binde bir nebzesini gösteremez.

Talebeniz

Emrullah oğlu Bekir

***

(Tarîkat hakkında olan Telvihat-ı Tis’a münasebetiyle yazılmış.)

بِاسْمِهٖ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ

Sevgili ve kıymettar Üstadım, Efendim!

Hâfız Ali Efendi kardeşimle irsal buyurulan Yirmi Dokuzuncu Mektub’un Dokuzuncu Kısmını pek büyük bir sevinçle aldım ve okudum. Kısmen kardeşlerimle, kısmen de yalnız başıma, beş altı defa okuduğum halde, bu risalenin ruhuma ilka eylediği nurani feyizleri karşısında, okudukça okumak ihtiyacım artıyordu. Ve senelerden beri müştakı bulunduğum tarîkatın böyle ulvi, nezih, âlî hakikatlerini öğreten bu kıymettar risaleyi elimden bırakamıyorum. Her okudukça başka bir zevki veren ve kendi arkadaşları olan diğer risaleler gibi her bakışta başka bir güzellik ve letafet gösteren bu risaleyi ve içindeki ulvi ve âlî hakikatleri bize okuyan levhaların münderecatını belki dört beş seneden beri arıyor, bulamıyordum.

Sevgili Üstadım, Allah sizden ebediyen razı olsun. Nasıl ki bahr-i muhit içerisinde yaşadıkları halde, susuz kalmalarından dolayı değil belki kendilerinde zîkıymet şeylerin husulü için nisan yağmuruna