nevruz-u sultanî misillü bir baharı taşıyorlar. Arı kadar aklı olan, bu baharda bu çiçeklerden istifade etmezse ne denir? Ve koca baharı görmeyen ehl-i basîrete ne denir? Ve görüp de kendini kışta zemherire atana ne denir? Heyhat! Kendine zîşuur ve ehl-i fikir ve ehl-i basîret süsü verenlere…

Var ol, ey sevgili Üstad! Sen bu Kur’anî elmaslar ile o koca baharın mübeşşirisin. “Cenab-ı Hak, maksud ve muradınıza nâil buyursun, âmin!” duasıyla dest ü dâmen-i muallâlarını öperim Efendim Hazretleri.

Fakir talebeniz

Ali

***

Sâlifü’z-zikir eserler hakkında bir arîzacık da bu fakir ve âciz talebeniz takdim-i huzur-u fâzılaneleri niyetinde isem de esasen emel ve gayelerimiz bir olduğu için Hâfız Ali Efendi kardeşimin şu mektubunun mealini tekrar ile iktifa eylediğimi arz ve hâk-i pây-i ekremîlerini öperim Efendim.

Pür-kusur talebeniz

Hulusi-i Sânî

***

(Hulusi Bey’in fıkrasıdır.)

Aziz ve muhterem Üstadım!

Nurların intişarında berk gibi bir sürat lâzım gelirken cüz’î bir betaetten her zaman esefle bahsettiğim, malûm-u âlîleridir. Yakın vakitte bazı müştaklar daha Söz dairesine iltihak ettiler. Kalbime gelen bir ihtarla keyfiyet-i intişarı düşündüm ve şu hakikatleri hissettim, hattâ kani oldum:

Mübarek Sözler ve Mektublar tamamen olmasa bile bu muhitte de hem de yazılmadan hayli intişar etmişler. Civar diğer vilayet kazalarında, bu âsârı görmek ve işitmek isteyenler çok varmış. Fesübhanallah, bu kadar cüz’î ve nâkıs hizmetten, bu derece fayda elde