(Hulusi Bey’e hitaptır.)

بِاسْمِهٖ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ زَمَانِكَ الْمَصْرُوفِ لِكِتَابَةِ اَجْزَاءِ رِسَالَةِ النُّورِ

Gayyur, ciddi, hâlis ve muhlis âhiret kardeşim!

Evvelen: Size Otuz İkinci Söz’ün İkinci Mevkıf’ını gönderdim (Hâşiye) dikkat ile okuyunuz ve güzelce yazınız. Hatalar varsa da tashih ediniz. Acele ve hazîn bir kalp ile yazıldığı için içinde müşevveşiyet bulunacaktır.

Sâniyen: Muvakkat bir fütur, bir tembellik sizde ârız olduğunu yazıyorsunuz. Baharda kanın galeyanından gelen ve gecelerin kısalmasındaki uykusuzluğundan neş’et eden ve müstemilerin kalpleri işlere teveccüh etmelerinden tevellüd eden rehavet ve füturdan başka, meyanımızdaki münasebet-i ruhiyenin rabıtasıyla, musibetin eseri olarak bendeki sarsıntının size in’ikası ve sirayet etmesi mümkündür.

Merhum Abdurrahman’ın vefatı zamanında bilmediğim halde, o münasebet-i ruhiye cihetiyle fazla bir sarsıntıyı ramazan-ı şerifte hissettim. Şimdi anladım ki şuurî ve ihtiyarî olmayan çok in’ikasat vardır.

Fakat kardeşim, sen şimdi iki vazifeyi görmekle mükellefsin: Biri, kardeşim Hulusi Bey’in vazifesini; biri de evlad-ı maneviyem ve biraderzadem ve bir deha-i nurani sahibi olmak pek muhtemel olan Abdurrahman’ın vazifesi de size ilâve edildi. O benim hakiki bir vârisim idi. Yazdıklarımı ve malımı kendi malı telakki ederdi, öyle de sahip oluyordu. Sen de bundan sonra yazı ve sözleri, senin hocanın yazısı diye tutma; kendi malın ve senin sözlerindir bil, öyle sahip ol. Hakkı Efendi’ye söyle ki o da kardeşim Abdülmecid yerinde kendini anlasın ve onun vazifesiyle mükellef olduğunu bilsin.

Sâlisen: Otuz Üçüncü Söz’den başka Söz yazılmak ihtiyacı kalmadı. Hem şer’an çok mübarek bu otuz üç adetten bazı esbaba binaen geçmeyeceğim. Hem de hakaik-i esasiye-i Kur’aniye ve imaniyenin elzem ve lâzım olan kısımları hemen ekseriyet-i mutlaka itibarıyla yazılmıştır.

___

Hâşiye: Birinci Mevkıf’ı ise ramazan hediyesidir.