gönderemediler. Hem bazı eserleri beraberimde getirmediğimden çok pişman oluyorum; onlardan başkalarını istifade ettirmek fırsatını bulamazsam da mütalaa eder, manen mücadeleye bir medar-ı kuvvet olurdu.

Netice itibarıyla mademki şimdilik o hazinelerden istifade edemiyorum; o halde, kendimi zararlı görmekte haklıyım. İnşâallah duanız himmetiyle, yakın bir zaman zarfında, o zararları telafiye kâfi bir zaman ve bir fırsat ele geçer.

Bir ömr-ü mukadderden ma’dud olan şu günlerim, şükür ve hamd ile geçmektedir. Bana öyle bir kanaat geldi ki kalbimi yokladıkça kalbim bu kanaati takviye ediyor, nefsimle mücadelede muzaffer olacağımı ümit ediyorum.

Aziz Üstadım! Şu hicrana ve firaka, muvakkat olduğu için tahammül ediyorum. Ayrılığımız her ne kadar muvakkat olsa yine beni müteessir ediyor. Bizzarure malayani şeylere maruz kaldıkça âh diyorum, Üstadımın yanında olsaydım ve kendi kendime, daha doğrusu kalbime ümit ve cesaret tavsiye ediyorum. Reddedilen bir arzu nasıl kesb-i şiddet ederse emellerimin şimdilik husule gelmemesiyle, iman ve emellerim de aynı nisbette kesb-i kuvvet ediyor, ruhum yükseliyor; kalbimde açılan pencereden, manen daha serin ve daha geniş nefes alıyorum.

Zeki

***

(Hulusi Bey’in fıkrasıdır.)

Üstad-ı Muhteremim Efendim!

Bu mektubun mühim bir hususiyeti var. O da tarîk-ı velayet serlevhasını taşıyan ve çok ehemmiyetli bir mevzuu ihtiva etmesidir. Evet اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَاهُمْ يَحْزَنُونَ âyet-i celilesine bir nevi tefsir olan bu mübarek ve münevver eserle:

1- Tarîkat, hoşça tarif ediliyor.

2- Faydasından cüz’î fakat güzel bir misal gösteriliyor.

3- Velayet ve tarîkatın münasebeti ve ehemmiyetleri; inkâr edenlerin fırak-ı dâlleden oldukları ve bu hazine-i uzmayı kapatmak,