(Ehl-i dünyanın Üstadımız hakkındaki asılsız üç vehimleri münasebetiyle, bir kardeşimizin ettiği sualine karşı cevaptır.)

Üstadımız Barla’da kimsesiz kaldığı için mütalaa edecek kitapları olmadığından dünyadan ümidini kesip âhiret noktasından iman cihetinde, kendi nefsiyle olan mükâlemelerini, düşündüklerini çok defa “Ey nefsim! Ey nefsim!” diye kaleme almış. Ne vakit o vaziyetten, o beladan kurtuldu. Buraya geldi, altı ay zarfında oradaki altı gün kadar bir şey yazmadı. Zaten neşriyat yapmıyor. Ancak kendi nefsi için nota nevinden kaydettiği mesaili, iman cihetinde vesveseye düşmüş bazı has dostlarının istemelerine binaen, güçlükle onlar alıp mütalaa ediyorlar. Yazdığı en mühim bir eseri; bir müdür, vesveseli ve onun hakkında muannid bir valiye şikayet tarzında vermiş. O muannid vali tetkikatında, bu eserde ve bunun neşriyatında siyasete taalluk edecek bir cihet yoktur, sırf mesail-i imaniyeye aittir diye hakikati anlamakla, o müdürü tekdir etmiştir.

Hem hocamız tarîkat zamanı olmadığını, mütemadiyen dostlarına söylüyor. İmanı kurtarmak zamanıdır, diyor. Buna delil, dokuz senedir hiçbir kimseye tarîkat talim etmemesidir. Yalnız mezhebi Şafiî olduğu için namazdan sonraki tesbihatı biraz fazlacadır. O fazlalıkta otuz üçer tesbihattan sonra mezheb-i Şafiî’de sünnet olan bazen on, bazen otuz üç ‌لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ve üç defa da salavat okumaktan ibarettir. Hususi ibadetinde yanına hiçbir kimseyi bırakmaz, en has hizmetçisi de yanına giremez ve diyor ki: “Ben şeyh değilim ancak bir hocayım. Eskiden dünyaya karıştığım için günahlarım çoktur. Onlara istiğfar ediyorum.” diyor.

Üstadımız hakkında ehl-i dünya ve ehl-i hüküm tarafından çok defa “Ne ile yaşıyor?” diye endişekârane soruluyor. Bu sual altında, acaba başkaların hediye ve sadakalarıyla mı yaşıyor deniliyor.

Elcevap: Bizler daimî hizmetindeyiz. Hiçbir kimsenin sadaka ve hediyesini ihtiyarıyla kabul etmez. Mecbur kaldığı zaman, mukabilini vermek suretiyle alır. Barla’da köy halkı az olduğundan men’edip kendini kurtarıyordu. Buraya geldikten sonra Barla gibi “Ben bir şey istemiyorum.” diye olan musırrane redde muvaffak olamadı. Hatırları kırılmayacak bazı dostların getirdikleri yemekleri birkaç defa yedi. Sonra birden bire, hasta olmadığı halde iştihası tam kesildi. Bizim kanaat-i kat’iyemiz geldi ki başkasının hediye ve sadakasını yedirmemek için manevî bir ihtar ve bir itabdır.