Kadîr-i Bîmisal Hazretlerine nihayetsiz hamd ve şükre borçluyuz. Ve bu borcumu îfa edemediğimden pek mükedderim. Allahu Teâlâ sizden ebeden razı olsun.

Hâfız Ali (rh)

***

(Hulusi Bey’in bir fıkrasıdır.)

Aziz Üstad, Müşfik Kardeş, Muhterem Mücahid!

Son iki hafta içinde, iki defada vürûd eden Yirmi Dokuzuncu Mektub’un Altıncı Kısmı ile Kenzü’l-Arş duasının feyzinden gelen bir nükte-i Kur’aniye ve Yirmi Dokuzuncu Mektub’un Sekizinci Kısmı’nın Sekizinci Remzi ve Altıncı Remzi isimlerini taşıyan mu’ciz-nüma eserleri aldım.

Birinci mektub, hasbe’l-beşeriye çok sıkıldığım bugünün hemen saatinde elime geçti. Evet, gözlerim böyle bir nura, aklım böyle bir derse, hasta vücudum böyle bir ilaca, muzdarip ruhum böyle bir teselliye, nihayet zalim nefsim böyle bir manevî terbiyeye çok muhtaç olduğu bir zamanda bu eserin yetişmesi hem hakikatte üç gün sonra postaya verilen ikinci eserden dokuz gün evvel gelmesi, kat’iyetle gösteriyor ki bu iş kendi kendine veya tesadüfî olmuş değil. Belki gelmiş değil, gönderilmiş. Yetişmiş değil, yetiştirilmiş. Maksadsız değil, bu hizmete koşturulmuş. Hattâ bir dest-i gaybî tarafından en lüzumlu bir anda, en muhtaç ve Kur’an hâdimlerinin en zayıfı, en âcizi, en liyakatsizi, en zebunu bulunan bu bîçare kardeşinize mahz-ı eser-i rahmet ve inayet olarak sunulmuştur.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّٖى

Yirmi Dokuzuncu Mektub’un Altıncı Kısmı’nı pederim, Fethi Bey, Hoca Abdurrahman ve diğer bir zat hazır iken geçen cuma okudum. Ben birkaç defa sırf kendi hesabıma mütalaa ettim. Okuyacak ve okunması icab edecek mahdud zevatın da inşâallah istifadesine çalışacağım.

Bu nurlu eserler hem okşamak hem korkutmak gibi iki zıt tesiri haizdir. İnsanlara bu iki vasıtadan birinin müessir olacağı da şüphesizdir. İşte bu hakikati göz önünde bulunduran şerait-i imandaki esaslara müşabih bir tarzda, Kur’an-ı Hakîm’in tilmizlerini ve