Dünyevî meşgalem, hususi işlerimiz ve pederime yardım gibi mecburi ahval ve duygular, evvel ve âhir arz ettiğim gibi hizmet-i Kur’aniyedeki vazifeme çok mani oluyor. Ne yapayım?

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰى كُلِّ حَالٍ diyorum. Duanıza çok muhtacım ve muhtacız. Biz her vakit sevgili Üstadımıza duada bulunuyoruz.

Hulusi

***

(Sabri’nin fıkrasıdır.)

Üstad-ı Ekremim Efendim Hazretleri!

Ekalli, kırk seneden beri hakikat âleminde nurlar saçan nurani, kudsî, feyizli sözlerin kâffesi, bütün safahatında tarîkat ve seyr-i sülûka ait pencereleri küşad ile müştaklara temaşa ve berk-i hâtıf-misal تَعَالَوْا اَيُّهَا الْاِخْوَانِ nida-i beliği ile davet etmekte iken, dürbünî bir nazara mâlik olanlar, pek aşikâre görüp ve dinleyip iltica etmekte iseler de bu abd-i pür-kusur o nurlarla omuz omuza yürüyen tarîkatın ne demek olduğunu, matla-ı şems-i füyuzat ve menba-ı fevz-i necat olan, Yirmi Dokuzuncu Mektub’un dokuz levha-i saadeti câmi’ Dokuzuncu Nüktesini okuduktan sonra, alâ kadri’l-istitaa öğrendim. Nihayetsiz füyuzat ve hadsiz ezvak-ı mütenevviayı hâvi olduğunu, bir kat daha tasdik ettim. Elhamdülillah, şu nüktede nura muhtaç kalbime lâyüad nurlar bahşedildi.

Kalbimin hissedip lisanımın ifadeye muktedir olamadığı derya-yı hakikate dalarak, şu eser-i giran-bahanın şâyan-ı menn ü şükran olduğunu arz ve mâba’dinin tevali ve temadisini can u yürekten talep ve temenni etmekte iken, işte tetimmesi olan üç telvih de ihsan buyuruldu.

Bu hâtime kısmı, vartalardan kurtulmak çaresini gösteren irşad ve ikazlarıyla, cidden bir levha-i saadet ve bâis-i hayat-ı mücedded olmuştur. Acaba her an, en az bin bir nevi semere-i saadet ile tagaddi etmekten kaçan ve o cadde-i kübraya aslâ lâyık olmayan, iftira ve isnadat perdelerini görüp şu meşale-i adîmü’l-misali söndürmek, zulümat ve dalalat vâdilerine yol açmak isteyen bakar körlere, ne demeli?