Yirmi Sekizinci Mektub’un Sekizinci Mesele’sinin Üçüncü Nüktesi:

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَعَلٰى وَالِدَيْكُمْ وَعَلٰى اِخْوَانِكُمْ

وَعَلٰى رُفَقَائِكُمْ فٖى دَرْسِ الْقُرْاٰنِ

Aziz Kardeşim!

Evvela: Kardeşimiz Abdülmecid’in, Yirmi Altıncı Mektub’un Üçüncü Mebhas’ını, lüzumsuz bir ihtiyata binaen ziyade görmesini, sen de onun ziyadesini ziyade görmekliğin beni ziyade sevindirdi.

وَكَيْفَ اَخَافُ مَٓا اَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ diyen ve Kur’an’ın takdirine mazhar olan Hazret-i İbrahim aleyhisselâmın ittibaına mükellef olduğumuza işaret eden فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰهٖيمَ حَنٖيفًا مُسْلِمًا sırrına mazhar olduğumuzu bilmeliyiz.

Sâniyen: Bana karşı umumen dost bir şehir ahalisinden bir müftü, sathî bir nazarla, vâhî bazı tenkidatı, Onuncu Söz’ün teferruat kısmına etmiş diye Abdülmecid yazıyor. Abdülmecid’in ona verdiği cevaplar, iki yer müstesna, mütebâkisi kâfidir. Fakat iki yerde, o da o zatın sathî sualine, sathî olarak cevap vermiş:

Birincisi: O zat demiş ki: “Onuncu Söz’ün hakikatleri münkirlere karşı değil. Çünkü sıfât ve esma-i İlahiyeye bina edilmiş.”

Abdülmecid cevabında diyor ki: “Münkirleri hakikatlerden evvelki dört işaretle imana getirmiş, ikrar ettirmiş. Sonra hakikatleri dinlettiriyor.” mealinde cevap vermiş.

Hakiki cevabı şudur ki: Her bir “Hakikat” üç şeyi birden ispat ediyor hem Vâcibü’l-vücud’un vücudunu hem esma ve sıfâtını, sonra haşri onlara bina edip ispat ediyor. En muannid münkirden tâ en hâlis bir mü’mine kadar herkes her “Hakikat”ten hissesini alabilir. Çünkü “Hakikat”lerde mevcudata, âsâra nazarı çeviriyor.