sevinçle mütelezziz oluyorum. Şüphesiz Zat-ı Üstadaneleri başımızda olmakla beraber, büyük olanlarımız ağabey ve beraber olanlarımız da kardeşlerimiz olmuşlardır. Veyahut ben bu cemaatin içerisine dâhil olduğumdan fevka’l-had bahtiyarım. Kur’an-ı Mübin’in nurlarının ahz ve neşri hususunda, sevgili Üstadımız, şahsiyetiniz vasıta kılınmasından dolayıdır ki sizi bize veren Cenab-ı Hakk’a minnettarlığımızı tahdid edemeyiz.

Hüsrev

***

(Sabri’nin bir fıkrasıdır.)

Eyyühe’l-Üstadü’l-Muhterem!

Bi’l-istinsah takdim-i huzur-u fâzılaneleri kılınan Yirmi Sekizinci Mektub’un Yedinci Meselesi tam zamanında izhar-ı endam etmiştir. Şu mübarek eser Risalatü’n-Nur ve Mektubatü’n-Nur’un bir nevi tarihçeleri olduğu gibi diğer cihetten de âsâr-ı pür-envarın senedat ve berahin-i kat’iyeleri hükmünde görülmekle beraber, üç seneden beri dimağımda mahsus ve mahfuz birçok ihtisasatı da bu kere zahire çıkarmıştır. İşte Kur’an-ı Azîmüşşan’ın derece-i kudsiyet ve ulviyet ve nuraniyeti böyle elmas ve mücevherat-ı maneviyeyi câmi’ bulunduğu, bu mesele ve emsali mesailden anlaşılmıştır.

Evet, şu hakikati de itiraf etmek lâzım ki bir mücevherat hazinesi ne kadar zengin ve ne kadar yüksek bir servete mâlik olursa olsun; bâyii, dellâlı, usûl-ü bey’ u şiraya aşina olmazsa zilyed bulunduğu kıymettar hazinenin müştemil ve muhtevi bulunduğu emtiayı, lâyıkıyla âleme ilan ve enzar-ı âmmeye vaz’edemez. Binaenaleyh şu devr-i müşevveşte, hakaik-i Kur’aniyenin hakkıyla bey’ u şirasını yapan dellâl-ı Kur’an’ın değil altı senedir, belki kırk seneden beri ehl-i İslâm’a hitaben

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى تِجَارَةٍ تُنْجٖيكُمْ مِنْ عَذَابٍ اَلٖيمٍ

ferman-ı Rabbanîsiyle nida etmeleri, bilumum envar-ı imaniyeye muhtaç ümmet-i Muhammed’i medyun-u şükran eylemiş ve eylemektedir.

Sabri

***