Hem eğer dinsizlik hesabına, imanî hizmetimize ilişenler olsa اَلظُّلْمُ لَا يَدُومُ وَالْكُفْرُ يَدُومُ kaidesince, küfür derecesine giren öylelerin zulümleri –büyük olduğu için– âhirete tehir edilir; ekseriyetçe küçük zulümler gibi cezaları dünyaca tacil edilmez.

اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى

Said Nursî

***

Ankara’da bulunan Emniyet-i Umumiye Müdürü Bey’e,

Yirmi senedir gayr-ı resmî hem haps-i münferid hem tecrid-i mutlak içinde bulunduğu ve sebepsiz, evham yüzünden emsalsiz tazyik gördüğü halde sükût eden bir bîçare ile resmî değil, hakiki ve ciddi görüşmek istersen az sizinle konuşacağım.

Evvela: İki sene, iki mahkeme; yirmi sene hayatımın eserlerini, mektublarını tetkikten sonra, idare ve asayiş aleyhinde hiçbir madde bulunmadığına ve bulmadıklarına delil; mahrem ve gayr-ı mahrem bütün kitaplarımı beraetimle beraber iade etmeleri cerh edilmez bir hüccettir, bir senettir.

Yirmi seneden evvelki hayatım ise bu vatan ve millet lehinde fedakârane sarf olunduğuna delil, Eski Harb-i Umumî’de gönüllü alay kumandanı olarak başkumandanın takdiratı altında hizmetlerimle ve harekât-ı milliyede fevkalâde hizmetimi Ankara’daki hükûmet reisleri takdir ile ve Meclis-i Mebusan beni orada görmekle alkışlamasıdır.

Demek bu yirmi senede bana verilen azap, bütün bütün kanunsuz ve keyfî bir muameledir. Bu yirmi sene kırk bayramımı münzevi, yalnız geçirdim. Artık yeter! Kabir kapısındayım, beni dünyaya baktırmayınız.

Hem Emniyet-i Umumiye Reisi olduğunuz cihetle, benim hizmetime taraftar olmanız lâzım. Çünkü mahkemelerce sabit olduğu gibi Risale-i Nur’un dersleri, dünyaya baktığı vakit bütün kuvvetleriyle asayişin temellerini muhafaza etmek, korumak ve fesat ve ihtilallerin önünü kesmek olmasından, kudsî ve manevî inzibat komiserleri hükmünde olduğuna delil, üç vilayet zabıtalarını işhad edebilirim.