mertebesine ve çok âyetlerde “Nur” ile karşılaştırılan الظُّلُمَاتِ kelimesinin makam-ı cifrîsi olan bin üç yüz yetmiş ikiye (1372) dört farkla tevafuk ederek haber verir.

Eğer okunmayanlar sayılsa ve النَّارِ deki şedde lâm-ı aslî olsa tam tamına bin üç yüz elli altı (1356) ederek küfür ve nifakın dehşetli fırtınalarının tarihine tevafukla parmak basar gördüm.

Evet, iki ر 400; üç ف , iki ل 300; bir ق , iki şeddeli ن lar 300; bir م bir س 100; diğer م , bir ى , bir ن o da 100; iki ن o da 100; yekûnü bin üç yüz (1300). Bir ل , bir ك 50, şeddeli د 8 ve iki medde, iki hemze 4; mecmuu bin üç yüz altmış iki (1362) eder. Öteki üç adedi de kıyas edilsin.

Hem on ikinci ve on üçüncü sahifelere dikkatle baktım, gördüm ki: Risale-i Nur’a ve şakirdlerine ve muarızlarına o derece mutabık geliyor ki değil yalnız bir mana-yı işarî ile bir remizdir; belki bu asra bakan mana-yı sarîhiyle hususi bakar, küllî manasına mümtaz bir fert olarak dâhil eder diye kat’î anladım, hadsiz şükrettim.

Bu hizmet-i Nuriyede şimdiye kadar başımıza gelen belalar yüz derece ziyade olsa yine ucuzdur; biz kazanıyoruz. O belalar, ehemmiyetsiz fâni şişelerimizi ve cam parçalarımızı kırmalarıyla, bâki ve uhrevî elmasları bize kazandırıyorlar diye sabır içinde şükretmeliyiz ve sevinmeliyiz bildim.

Hem beni bu sekizinci defadaki zehirlendirmeleri dahi yine akîm kaldığını size beşaret veriyorum. فَاِنَّكَ مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ Gavs-ı A’zam’ın teminatı yine tahakkuk eyledi.

Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua eder ve dualarını bu mübarek şuhur-u selâsede isterim.

Ve daire-i Nuriyede kesretli bulunan masumların ve elleri boş dönmeyen mübarek ihtiyarların masumane dualarını bütün ruhumla arzu eden kardeşiniz

Said Nursî

***