yakın bir zamanda benim ihtiyat erzakım bulunan doksan banknot ki nazarımda bin banknot kadar kıymeti vardı, Medresetü’z-Zehranın kudsî derslerine medar olmak için Nur’un ehemmiyetli bir nâşiri ve Hâfız Ali’nin (rh) çalışkan bir vârisi Hâfız Mustafa (rh) ile size gönderdim. Bu yeni derslerin fiyatı, aynı Siracünnur ve Sikke-i Gaybiye gibi benim hakkımda yedi buçuk lira olsun. Çünkü ben, çoklara hediye vermeye mecbur oluyorum. Bununla beraber, her bir ders ve nüshayı Medresetü’z-Zehranın erkânlarından bin hediye hükmünde kabul ediyorum.

Sâniyen: Risale-i Nur, hacılarla hariç âlem-i İslâm’a yayılıyor, kendi kendini lâyık ellere yetiştiriyor. Ve Şam’a el yazısı ile gönderdiğimiz Asâ-yı Musa ve Zülfikar’ı, heyet-i ilmiye on beş gün tetkik etmiş, tam takdir etmelerine alâmet olarak demişler: “Biz, bunu mecmualar halinde kısım kısım tabedelim. Hem bunu birden tabetmeye çok para lâzım. Hem bunu şimdi birden Arabîye tercüme etmek uzun zaman lâzım, imkân olmuyor.” Onun için oradaki eski talebem ve yeni gönderdiğim şakird, kitabı onların elinden kurtarmaya çalışmışlar ki para kazanmak için tabetmesinler. O kardeşlerim, kendi ellerinde müştaklara okutturuyorlar. Halbuki ben, tabetmek için iznim yoktu. Şimdi zamanı değil. Hem Arabîye çevirmek, Mısır ulemasının iştirakiyle ehemmiyetli ve yüksek bir heyet-i ilmiye lâzım. Her ne ise acele edilmiş.

Sâlisen: Harice göndermek için İstanbul’a gönderdiğimiz bir kısım nüshalar daha gönderilmemesinin sebebi, hacca gitmek için pek çoklar rağbet göstermediklerinden ve “Hududa fazla dikkat ediliyor ve bir bahane ile çevriliyor.” diye elinde olan emanet bulunan, hacca gidecek olan zat, bize yazmış ki: “Bunu posta ile doğrudan doğruya Mekke-i Mükerreme’de Mehmed Ali Mâlikî, Vaziye Mahalle-i Şamiye adresiyle gönderilsin.” diye münasip görmüş; onu, bahane ile huduttan çevrilmemek için beraber götürmemiş. Çok da isabet olmuş.

Çünkü benim ve Nur şakirdlerinin namına şimdi bu mecmuaları göndermek, herhalde inkişafa başlayan İslâm birlik fikri ve ittihad-ı İslâm siyaseti, Risale-i Nur’u kendine bir kuvvet, bir âlet yapmaya çalışacaktı ve bizleri siyaset-i İslâmiyeye bakmaya mecbur edecekti. Halbuki Risale-i Nur’un mesleğindeki sırr-ı ihlas; iman, Kur’an hakikatlerinden başka hiçbir şeye âlet, tabi olmadığı…

Hem müşterileri aramak değil belki müşteriler hakiki ihtiyacını hissedip ve yarasının tedavisi için Risale-i Nur’u aramasının