Aziz, sıddık kardeşlerim!

Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-i imaniye bana görünüyor. Telif zamanı tamam olması hikmetiyle ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikati avlayamadım. Vâzıhen ifade ve ihsas etmek için bekledim, muvaffak olamadım. Şimdi gayet kısa bir işaretle, o çok geniş ve çok uzun hakikatten kısacık bahsedeceğim:

اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ الْاِنْسَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّحْمٰنِ

hadîsi hem cevamiü’l-kelimden hem müteşabih hadîslerdendir. Pek büyük ve küllî nüktesi, benim kalbime, Hülâsatü’l-Hülâsa ile Cevşenü’l-Kebir’i okuduğum vakit zahir oldu. Ben de o acib ve çok güzel nükteyi kaçırmamak için şifreler, işaretler nevinden Hülâsatü’l-Hülâsa’nın on yedinci mertebesi olan “Kur’an lisanıyla şehadet” ve on sekizinci mertebesi olan “kâinat lisanıyla şehadet” ortasında o şifreli işaretleri şöyle koydum:

لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاجِبُ الْوُجُودِ الْوَاحِدُ الْاَحَدُ بِلِسَانِ الْحَقٖيقَةِ الْاِنْسَانِيَّةِ بِكَلِمَاتِ حَيَاتِهَا وَحِسِّيَّاتِهَا وَسَجِيَّاتِهَا وَمِقْيَاسِيَّتِهَا وَمِرْاٰتِيَّتِهَا وَبِكَلِمَاتِ صِفَاتِهَا وَاَخْلَاقِهَا وَخِلَافَتِهَا وَفِهْرِسْتِيَّتِهَا وَاَنَانِيَّتِهَا وَبِكَلِمَاتِ مَخْلُوقِيَّتِهَا الْجَامِعَةِ وَعُبُودِيَّتِهَا الْمُتَنَوِّعَةِ وَاِحْتِيَاجَاتِهَا الْكَثٖيرَةِ وَفَقْرِهَا وَعَجْزِهَا وَنَقْصِهَا الْغَيْرِ الْمَحْدُودَةِ وَاِسْتِعْدَادَاتِهَا الْغَيْرِ الْمَحْصُورَةِ

İşte bu kısa şifreyi, yine gayet muhtasar bir şifre ile tercüme ve izah edeceğim. Bunu Hülâsatü’l-Hülâsa’ya bir hâşiye yapınız.

Evet ben, Hülâsatü’l-Hülâsa’yı okuduğum zaman koca kâinat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her nev’in lisanı çok geniş olmasından fikir yoluyla sıfât ve esma-i İlahiyeyi ilmelyakîn ile iz’an etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür. Hakikat-i insaniyeye baktığı vakit o câmi’ mikyasta, o küçük haritacıkta, o doğru numunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat’î