verilirdi. Münazarada, bir meselede birisi galebe çalsa büyük bir iftihar alırdı. Ben de hayret ediyordum, o hissiyat bende de vardı. Hattâ tarîkat şeyhleri ve dairelerinde medar-ı hayret bir müsabaka hem nahiye hem kaza hem vilayetimizde vardı. O haletleri başka memleketlerde o derece göremedim.

Şimdi bir ihtar ile kat’î kanaatim geldi: O talebe arkadaşlarım, o üstadlar hükmünde hocalarım, o mürşidlerim, evliya ve şeyhlerim; bir hiss-i kable’l-vuku ile ruh hissedip akıl bilmeyerek –ki en lüzumlu bir zamanda– o talebeler içinde ve o hocaların şakirdleri içinde ve o mürşidlerin müridleri içinde parlak bir nur çıkacak, ehl-i imanın imdadına gelecek diye o istikbaldeki nimet-i İlahiyeye gayet ağır ve acib şerait içinde ve hadsiz muarızların karşısında ve bin seneden beri kuvvet bulan dalaletin mukabilinde ve gayet vehham ve garazkâr düşmanlarımızın desiselerinin ihatasında ve iki dehşetli mahkemenin uzun tetkikatında Risale-i Nur’un bu fevkalâde galebesi ve hârikulâde perde altında tenviratı ve düşmanlarını mecbur edip serbestiyetini kazanması gösteriyor ki o mevkiine lâyıktır ki kable’l-vuku İmam-ı Ali (radıyallahu anh) ve Gavs-ı A’zam (kuddise sırruhu) ondan haber verdikleri gibi bunlar, köy ve nahiye ve vilayetim, benimle beraber şuursuz olarak geleceğini hissedip mesrur olmuşlar. (Hâşiye)

Sizi eski talebelerim ve eski arkadaşlarım ve kardeşim ve biraderzadem Abdülmecid ve Abdurrahmanlar bildiğimden bu mahrem sırrı size açtım.

Evet, ben yirmi dört saat evvel hassasiyetimle ve âsabımın rutubetten tesiriyle rahmet ve yağmurun gelmesini hissettiğim gibi aynen öyle de ben ve köyüm ve nahiyem, kırk dört sene evvel Risale-i Nur’daki rahmet yağmurunu bir hiss-i kable’l-vuku ile hissetmişiz demektir.

Umum kardeşlerimize ve hemşirelerimize selâm ve dua ederiz ve dualarını rica ederiz.

***

___

Hâşiye: Evet Risale-i Nur’un tercümanı hem fakir hem âdi iken şansız ve âmî bir haneden olduğu halde, tarihçe-i hayatında yazıldığı gibi; fevkalâde istiğna ve hediye ve sadakaları kabul etmemek ve emsalsiz bir izzet-i ilmiye namıyla kimseye baş eğmemek ve tenezzül etmemek ve haddinden bin derece ziyade işlere girişmek gibi haller, bu mezkûr sırdan ileri gelmiştir.