Ve Feyzi’nin mektubunda isimleri bulunan zatlara bilhassa birer birer selâm ve umumunun ramazanlarını ve Leyle-i Kadirlerini ruh u canımızla tebrik ediyoruz.

Milaslı Halil İbrahim, hakikaten Risale-i Nur’un demir gibi metin ve sarsılmaz bir şakirdidir. O kasaba onunla iftihar etmeli. Hem o zatın hem Hasan Feyzi’nin haddimden yüz derece ziyade hüsn-ü zanları neticesinde yazdıkları parlak manzum iki parçayı; Risale-i Nur’a hitap ediyorlar ve benim ehemmiyetsiz şahsımı perde ve ârızî bir unvan olarak yapmışlar diye kabul ediyorum. Yoksa benim ne haddim var ki o meziyetlere sahip olayım. Hem ona hem Risale-i Nur’un avukatı Ahmed Feyzi’ye ve arkadaşlarına ve eski kahraman kardeşlerimizden Şefik’e çok selâm ve dua ediyoruz.

Kardeşlerim! Âyetü’l-Kübra ramazanda zuhur ettiği gibi zannımca ramazanda da matbaadan çıktığını, Isparta’ya geldiğini ve ramazanda serbestiyetle okunması ve camilere okutmak için girmesi gibi; bu ramazan-ı şerifte Âyetü’l-Kübra’dan çıkan ve bir saat tefekkür bir sene ibadet manasını taşıyan Hizb-i Nuriye Âyetü’l-Kübra’dan çıktığı misillü, bizim tesbihatımızda otuz üç defa ‌لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ Âyetü’l-Kübra’nın berekâtı ve feyziyle on dakikada aynı hakikat-i tevhidi veren iki sahife kadar ramazanın nuruyla kalbe ihtar edildi. Ben de on dakikada Âyetü’l-Kübra’nın tamamını okuyor gibi ve her bir mertebede, mukaddimesinde denildiği gibi küre-i arzın küllî dili benim hayalen lisanım olup ‌لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ der ve denizler ve dağlar ve unsurların ve göklerin ve insan tabakatlarının lisan-ı halleri benim dillerim olup ‌لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ der diye ben de her bir ‌لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ dedikçe ya bilisan-ı arz, ya bilisan-ı semavat, ya bilisan-ı cevv, ya bilisan-ı anâsır derim, gibi… İnşâallah sonra size gönderilecek.

اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى

Kardeşiniz

Said Nursî

***