Evet Üstadımız, Eski Harb-i Umumî’de Rusya’daki esaretinde anlamış ki manevî tahribat ile gençleri ifsad eden tehlike memleketimize de gelecek diye telaş edip bütün kuvvetiyle o vakitten beri tahribat-ı maneviyeye bir siper olmak için Gençlik Rehberi gibi çok eserler yazdı. Kur’an-ı Hakîm’in derslerini neşretti. Lillahi’l-hamd pek çok gençleri kurtarmaya vesile oldu… Şimdi ehl-i siyaset madem müsalemet-i umumiyeyi ve ittihad-ı milleti istiyor; çabuk, Pakistan’ın dahi ehemmiyetle nazara alıp ve Essıddık mecmuasında neşrettiği risalenin intişarına müsaade etsin.

***

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Kur’an-ı Hakîm’in bir kanun-u esasîsi olan

وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى

sırrıyla; birisinin hatasıyla başkası, hattâ kardeşi de olsa mes’ul olamaz. Şimdi yüz otuz risalede bir tek risalenin yüz sahifesinde bir sahife muannid insafsızların nazarında hata bile olsa o yüz bin sahife olan yüz otuz kitabı mes’ul edecek dünyada bir kanun var mı? Halbuki bu otuz sene zarfında beş mahkeme aynı kitaplara beraet vermişler. Hem Malatya Meselesi münasebetiyle yirmi mahkeme de alâkadar olmuştular. O yirmi mahkeme bir suç bulamıyoruz dedikleri halde ve altı yüz bin nüshası dâhilde ve hariçte intişar ettiği halde hiç kimseye zarar vermemesi ve Avrupa’da en yüksek mektep içinde Nur’un dershanesi diye ayırdıkları yerde Hristiyanlar dahi onları okuması ve âlem-i İslâm’da gayet takdir ile intişar etmesi, hattâ Pakistan’da çıkan Essıddık mecmuasının Risale-i Nur’un bir risalesini neşredip Diyanet Riyasetine göndermesi ve bu kadar intişarıyla beraber hiçbir âlim ona itiraz etmemesi gibi hakikatler gösteriyor ki elbette Diyanet dairesi Nurları himaye etmek hakiki bir vazifesidir.

Diyanet Dairesi, Meşihat-ı İslâmiye gibi yalnız Türkiye’nin din muallimi değil belki umum âlem-i İslâm’a Meşihat-ı İslâmiye yerine alâkası, nezareti, münasebeti var. Âlem-i İslâm o Diyanet Dairesine karşı tam hüsn-ü zan etmek, sû-i tevehhüm etmemek, hususan bu