Ve cihad-ı maneviyenin en büyük şartı da vazife-i İlahiyeye karışmamaktır ki “Bizim vazifemiz hizmettir, netice Cenab-ı Hakk’a aittir; biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz.”

Ben de Celaleddin-i Harzemşah gibi “Benim vazifem hizmet-i imaniyedir, muvaffak etmek veya etmemek Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir.” deyip ihlas ile hareket etmeyi Kur’an’dan ders almışım.

Haricî tecavüze karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünkü düşmanın malı, çoluk çocuğu ganimet hükmüne geçer. Dâhilde ise öyle değildir. Dâhildeki hareket müsbet bir şekilde manevî tahribata karşı manevî, ihlas sırrı ile hareket etmektir. Hariçteki cihad başka, dâhildeki cihad başkadır. Şimdi milyonlar hakiki talebeleri Cenab-ı Hak bana vermiş. Biz bütün kuvvetimizle dâhilde ancak asayişi muhafaza için müsbet hareket edeceğiz. Bu zamanda dâhil ve hariçteki cihad-ı maneviyedeki fark, pek azîmdir.

Bir mesele daha var, o da çok ehemmiyetlidir: Hükm-ü Kur’an’a göre, bu zamanda mimsiz medeniyetin icabatından olarak hâcat-ı zaruriye dörtten yirmiye çıkmış. Tiryakilikle, görenekle ve itiyadla hâcat-ı gayr-ı zaruriye, hâcat-ı zaruriye hükmüne geçmiş. Âhirete iman ettiği halde, zaruret var diye ve zaruret zannıyla dünya menfaati ve maişet derdi için dünyayı âhirete tercih ediyor.

Kırk sene evvel bir başkumandan beni bir parça dünyaya alıştırmak için bazı kumandanları, hattâ hocaları benim yanıma gönderdi. Onlar dediler: “Biz şimdi mecburuz. اِنَّ الضَّرُورَاتِ تُبٖيحُ الْمَحْظُورَاتِ kaidesiyle Avrupa’nın bazı usûllerini, medeniyetin icablarını taklide mecburuz.” dediler.

Ben de dedim: “Çok aldanmışsınız. Zaruret sû-i ihtiyardan gelse kat’iyen doğru değildir, haramı helâl etmez. Sû-i ihtiyardan gelmezse yani zaruret haram yoluyla olmamış ise zararı yok. Mesela, bir adam sû-i ihtiyarı ile haram bir tarzda kendini sarhoş etse ve sarhoşlukla bir cinayet yapsa hüküm aleyhine cari olur, mazur sayılmaz, ceza görür. Çünkü sû-i ihtiyarı ile bu zaruret meydana gelmiştir. Fakat bir meczup çocuk, cezbe halinde birisini vursa mazurdur, ceza görmez. Çünkü ihtiyarı dâhilinde değildir.”

İşte, ben o kumandana ve hocalara dedim: Ekmek yemek, yaşamak gibi zarurî ihtiyaçlar haricinde başka hangi zaruret var? Sû-i ihtiyardan, gayr-ı meşru meyillerden ve haram muamelelerden