olsa Risale-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir miktar meşgul olsalar hakiki talebe-i ulûmun sevaplarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi İhlas Risalesi’nde yazılan beş nevi ibadete de mazhar olurlar. Hakiki ilim talebeleri gibi onların maişetlerini temin hususundaki âdi muameleleri de bir nevi ibadet hükmüne geçebilir diye kalbe ihtar edildi. Ben de kardeşlerime beyan ediyorum.

اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى

Hasta Kardeşiniz

Said Nursî

***

29.11.1951

Eskişehir

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Bütün ruh u canımla hizmet-i Kur’aniye ve imaniyenizi tebrik ediyorum. Bu mektubda bir ince meseleyi meşveret suretiyle reyinizi almak için gönderdik. Münasip midir? Değilse ıslah edersiniz.

Sâniyen: Risale-i Nur’da ispat edilmiş ki insanların ayn-ı zulümleri içinde kader-i İlahî adalet eder. Yani, insanlar bazı sebeple haksız zulmeder, birisini hapse atar. Fakat kader-i İlahî aynı hapiste başka sebebe binaen adalet ediyor ki hakiki bir suça binaen o hapisle onu mahkûm ediyor. İşte şimdi bu hakikati gösteren, başıma gelen acib bir misali şudur:

Yirmi sekiz senedir müteaddid vilayetlerde ve mahkemelerde benim mes’uliyetime ve mahkûmiyetime ve mahpusiyetim gibi zalimane işkence ve cezalarına gösterdikleri sebep, hiçbir emaresini bulmadıkları mevhum bir suçum şudur:

Diyorlar: “Said, dini siyasete âlet yapmak ister ve yapıyor.”

Halbuki bu davalarına otuz senelik musibetli yeni hayatımda ve otuz büyük mecmualarımda bu suça müsbet bir delil bulamadılar. Halbuki böyle meselelerde bir mahkeme madem bulmadı ve mes’ul edemedi, başka mahkemelerin musırrane aynı meseleyi esas tutmaları, bütün bütün kanuna ve akla ve âdete muhalif bir halettir. Belki