Üstadımız diyor ki:

Mahkemelerin tehirinde hayır var. Şimdiye kadar Nur’a ve Nurculara verilen zahmetler, rahmetlere dönmesi gösteriyor ki bu tehirde de hayırlar var ki birisi bu olmak ihtimali var:

Hariç âlem-i İslâm’da Nur’un ehemmiyetli tesire başlaması ve inkişaf ve intişarı ve buranın siyasîleri Avrupa’ya bir rüşvet olarak bir derece Avrupalaşmak meylini göstermesi, hariçte zannedilmekle mahkemelerce Nur’un serbestiyet-i tammesi için karar vermek, hariç âlem-i İslâm’da Nurların hakiki ihlasına böyle bir şüphe gelecekti ki ya Nurcular riyakârlığa mecbur olmuşlar veyahut böyle medenileşmek fikrinde olanlara ilişmiyorlar, zaaf gösteriyorlar diye Nur’un kıymetine büyük zarar olduğu için bu tehir o evhamları izale eder. Ve ispat ediyor ki: Otuz seneden beri İslâmiyet’in şiarına muhalif şeylere baş eğmiyorlar.

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Üstadımız notlar hükmünde söyledi, biz de kaleme aldık.

Bu sene bu iki mahkemenin mahiyetini beyan etmek lâzım geldi. Buradaki mahkeme ise:

Elli sene evvel Süfyan ve şapka hakkında bir hadîse mana vermişim. Sonra mahkemeler bunu bir kumandana tecavüzdür diye medar-ı bahis ettiler. Afyon Mahkemesi benim cezamın şiddetine bir sebep; o tecavüzü, o manayı göstermiş. Halbuki faraza yeni yazmışım ve o kumandan da sağdır farz edilsin. Dininde ve rejiminde mutaassıp İngiliz’in hükmü altında yüz milyon Müslüman, yüz senede İngiliz’in hem rejimini hem dinini inkâr etmişlerken, kanunen adliyeleri onlara o ciheti medar-ı mes’uliyet yapmadığı halde hem şimdi eski parti liderleri faraza o kumandanın üçte biri de olsalar (belki onun gibi birer kumandan idiler) benim o kumandana hadîs ile vurduğum tokadın yirmi mislini, şimdiki cerideler daha şiddetli olarak o liderlere, o eski kumandanlara vurmaktadırlar. Medar-ı mes’uliyet tutulmuyorlar, serbest oluyorlar. Halbuki elli sene evvel bir hadîsin taşını atmışım, yirmi sene sonra bir kumandan başını karşı tutmuş, başı kırılmış. Ölmüş gitmiş, alâkası hükûmetten ve dünyadan kesilmiş.