Onun için dindar milletvekilleri bu tacili lâzım gelen hakikati tehir etmelerinden, çok defa tecrübelerle gördüğümüz gibi bu defa da küre-i hava şiddetli soğuğu ile buna itiraz ediyor.

İki dehşetli harb-i umumînin neticesinde beşerde hasıl olan bir intibah-ı kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz, geri dönüp Hristiyan da olamaz. Olsa olsa küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’an ile bir musalaha veya tabi olabilir. O vakit dört yüz milyon ehl-i Kur’an’a kılınç çekemez.

Said Nursî

***

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvela: Mevlid-i Şerifinizi ruh u canımızla tebrik ediyoruz ve muvaffakıyetinizi ve Nurların fevkalâde tesirli intişarlarını sizlere müjde ediyoruz ve Nurcuları tebrik ediyoruz.

Sâniyen: Bu mübarek gecede pek şiddetli bir ihtar kalbime geldi ki: İstanbul’daki Üniversiteciler Eski Said ile Yeni Said’in tarihçe-i hayatındaki hârikaları yazmaları münasebetiyle iki fikir meydana gelmiş:

Birisi: Dostlarda benim haddimden pek ziyade, fevkalâde bir nevi velayet gibi bir hüsn-ü zan hasıl olmuş. Ve muarızlarda ve ehl-i felsefede de pek hârika bir deha zannı ve hattâ bazılarında da kuvvetli bir sihir tevehhümüyle haddimden bin derece ziyade bir tevehhüm hasıl olmuş. Ve bu manaya dair çok yerlerde “Bunun hakikati nedir?” diye maddî ve manevî izahı benden istenilmişti. Ben de bu geceki şiddetli ihtar için çok mukaddimatlı bir hakikati beyan etmeye mecbur oldum.

BİRİNCİ MUKADDİME:

Nasıl ki bir çam ağacının buğday tanesi kadar bir çekirdeği, koca çam ağacına bir mebde oluyor. Kudret-i İlahî o acib ağacı o çekirdekten halk ediyor. Milyondan ancak bir hisse o çekirdekte bulunurken, o çekirdek kader kalemiyle yazılan manevî bir fihriste olmuş. Yoksa bir köy kadar fabrikalar lâzımdır ki o acib ağaç, dal ve budaklarıyla teşkil edilsin. İşte azamet ve kudret-i İlahînin bir delili de budur ki bir zerreden dağ gibi şeyleri halk eder.