Üçüncüsü: Eski Said’in ve Yeni Said’in mühim üstadlarından olan ve onun müridleri olan Mevlevîlerin her yerde Risale-i Nur’la alâkadarlıkları cihetiyle çok alâkadar olduğum ve İmam-ı Rabbanî, İmam-ı Gazalî gibi mühim bir üstadım olan Mevlana Celaleddin’i ziyaret için gitmiştim.

Hem Tarihçe-i Hayat’ta insanlarla görüşemediğime dair neşredilen yazı ki ziyaretçilerle görüşemiyorum. Nasıl ki hediyelerden men’etmek için Cenab-ı Hak hastalık verdiği gibi bu hürmetkârane ziyaret de bir nevi hediye-i maneviye olduğundan, sesim kesilip bir eser-i inayet olarak konuşmaktan menolunduğumdan kardeşimin evine dahi girmedim ki konuşmayayım.

Hiç olmazsa Konya’da iki üç gün kalmak zarurî iken mecburi olarak bir saat içinde namazımı kılıp dönmüşüm. Fakat orada bana birdenbire öyle bir vaziyet verildi ki bütün gazetelerde neşrettiler. Kırk senedir bir defadan başka görüşmediğim kardeşimin evine dahi girip görüşemediğim ve konuşamadığım halde, sanki binler adamlarla görüşmüşüm gibi muamele gördüm.

Gerçi polislerin aldıkları emre binaen o vaziyetleri cidden büyük bir sehiv idi. Fakat bu şiddetli hastalıklı halime muvafık geldiği için onlardan sıkılmadım. Bilakis helâl ettim. Allah razı olsun dedim, teşekkür ettim. Ben tebdil-i havaya çok muhtaç olduğum için yazın dağlarda, kışın da kira ettiğim ayrı ayrı menzillerde gezmeye mecbur oluyorum. Bir yerde duramıyorum. Hastalığım şiddetleniyor. Niyet ettim, tekrar ara sıra Konya gibi yerlere gideceğim. Hattâ kirasını verdiğim Emirdağı’nda iki menzilim, Eskişehir’de bir menzilim varken o manasız vaziyet beni o tebdil-i havadan, o menzilleri ziyaret etmekten men’edilmeme sebep olduğunu Konya’daki vaziyetten hissetmiştim. Ben kat’iyen kimse ile görüşemiyorum. Bunun gibi âdetim hilafına bana yapılan çok gayr-ı kanunî muameleler var.

İşte bu defaki mezkûr vaziyeti beyan eden şu ifadatım, evvelce yazılan Mahkeme-i Kübraya Şekva’ya bir zeyl olarak neşredilebilir.

Said Nursî

***