zalimane kanunlarını zîr ü zeber ettikleri halde, medar-ı mes’uliyet suç bulamadıkları kat’iyen gösteriyor ki Nurlardaki hakikat, karşısındaki muarızları mağlup ederek adliyeleri de insafa getirmiştir.

İnayet-i İlahiye, Kur’an’ın bir mu’cize-i maneviyesi olan Risale-i Nur’u muarızlarından muhafaza ediyor. Muarızların hücumu ise Nurların parlamasına ve intişarına vesile oluyor.

***

Üstadımız diyor ki:

Yirmi sekiz sene zarfında hükûmetin resmî adamlarından bana rast gelenler, hep sıkıntı verdikleri halde, zabıtanın bana hiç sıkıntı vermediği gibi bazı himayetkârane vaziyeti göstermelerinin hikmetini şimdi izhar ediyorum ki:

Nur talebeleri ve Risaleleri, manevî bir zabıta hükmünde asayiş ve emniyeti muhafazaya –hem kudsî bir şekilde– çalıştıkları ve herkesin kalbinde nasihatleriyle iman cihetinde bir yasakçı bıraktıkları tahakkuk etmiş. Zabıta bunu manen hissetmiş ki bize her vakit dost göründü. Bunun sırrı budur ki:

Kur’an’ın bir kanun-u esasîsiyle, yüzde doksan masuma zarar gelmemek için on cani yüzünden asayişi bozmaya çalışanları men’ediyorlar. Birisinin günahı ile başkası mes’ul olamaz. Bu sırra binaen şimdi asayişi bozmaya çalışan manevî, dehşetli kuvvetler mevcud olduğu halde; Fransa, Mısır, Fas, İran gibi yerlerden daha ziyade bu mübarek memlekette çalışıldığı halde emniyet ve asayişi bozamadıklarının en büyük sebebi, altı yüz bin Nur nüshaları ve beş yüz bin Nur talebeleri zabıtaya bir manevî kuvvet olarak o manevî tahribata karşı dayandıklarını zabıta manen hissetmişler ki yirmi sekiz seneden beri resmî memurlara muhalif olarak Nurlara insafkârane ve merhametkârane vaziyet gösteriyorlar.

Hem Üstadımız diyor ki:

Ben derim: Bu zamanda hocalardan hattâ sofilerden ziyade zabıta efradı ehl-i takva olup kebairden kendilerini muhafaza ve feraizi yapmasını vazifeleri iktiza ediyor ve ona ihtiyac-ı şedit var. Tâ ki karşısındaki manevî tahribatçılara karşı, asayiş ve emniyet-i umumiyeye ait vazifelerini tam yapabilsinler.

Hizmetindeki Nur Talebeleri

***