Kur’an-ı Hakîm’in hakikatine, değil dünya saadetimi, belki lüzum olsa âhiret saadetimi dahi feda etmeye karar verdim. Değil bir sünnet olan muvakkat dünya zevcelerini almak, belki bu dünyada on huri de bana verilse idi bırakmaya mecburdum ki ihlas-ı hakiki ile hakikat-i Kur’aniyeye hizmet edebileyim. Çünkü bu dehşetli dinsizlik komiteleri, öyle dehşetli hücumları ve desiseleri yapıyorlardı ki bunlara karşı gelmek için a’zamî fedakârlık yapmak ve harekât-ı diniyesini rıza-i İlahîden başka hiçbir şeye âlet yapmamak lâzım geliyordu.

Bîçare bir kısım âlimler ve ehl-i takva insanlar, çoluk çocuğunun maişet derdi için bid’alara fetva verdiler veya taraftar göründüler. Hususan din derslerini kaldırıp ezan-ı Muhammedîyi kaldırmak gibi dehşetli hücumlara karşı, a’zamî fedakârlık ve a’zamî sebat ve metanet ve her şeyden istiğna etmek lüzumu karşısında, ben bir sünnet-i seniye olan evlenmek âdetini terk ettim ki tâ çok haramlara girmeyeyim ve çok vâcibleri ve farzları yapabileyim. Bir sünnet yüzünden yüz günaha girilmez. Çünkü o kırk sene zarfında bir tek sünneti yerine getiren bazı hocalar, on kebaire ve haramlara girmeye, bir kısım sünnet ve farzları bırakmaya kendilerini mecbur bildiler.