Mesela, mü’minler mabeyninde husumet ve adâvet, bir seyyiedir. O seyyie içinde kalp ve ruhu sıkıntılarla boğacak bir azab-ı vicdanîyi, âlîcenab ruhlara hissettirir. Ben kendim belki yüz defadan fazla tecrübe etmişim ki bir mü’min kardeşe adâvetim vaktinde, o adâvetten öyle bir azap çekiyordum, şüphe bırakmıyordu ki bu seyyieme muaccel bir cezadır, çektiriliyor.

Mesela, hürmete lâyık zatlara hürmet ve merhamete lâyık olanlara merhamet ve hizmet bir hasenedir, bir iyiliktir. Bu iyilikte sevab-ı uhrevîyi ihsas eder derecede öyle bir zevk, lezzet vardır ki hayatını feda etmek derecesine o hürmeti, o merhameti ileri götürür. Validenin çocuğa merhametindeki şefkat vasıtasıyla kazandığı zevk ve mükâfat için hayatını o merhamet yolunda feda eder dereceye gider. Yavrusunu kurtarmak için arslana saldıran bir tavuk, hayvanat milletinde bu hakikate bir misaldir. Demek, merhamet ve hürmette muaccel bir mükâfat var; âlîhimmet ve âlîcenab insanlar onları hisseder ki kahramanane bir vaziyet alıyorlar.

Hem mesela, hırs ve israfta öyle bir ceza var ki şekvalı, meraklı, manevî ve kalbî bir ceza insanı sersem eder. Ve hased ve kıskançlıkta