Teşbihte hata olmasın, nasıl ki Kur’an’ın gayet kuvvetli ve mantıkî hakikati, sair dinleri felsefe-i tabiiyenin savletinden ve galebesinden kurtarıp onlara bir nokta-i istinad oldu; taklidî ve aklın haricindeki usûllerini de bir derece muhafaza etti.

Aynen öyle de bu zamanda onun bir mu’cizesi ve nuru olan Risale-i Nur dahi felsefe-i maddiyeden gelen dehşetli dalalet-i ilmiyeye karşı avam-ı ehl-i imanın taklidî olan imanlarını, o dalalet-i ilmiyenin savletinden kurtarıp umum ehl-i imana bir nokta-i istinad ve yakın ve uzaklarda olanlara dahi zapt edilmez bir kale hükmüne geçmiştir ki bu emsalsiz dehşetli dalaletler içinde, yine avam-ı mü’minînin imanını şüphelerden ve İslâmiyet’ini hakikatsizlik vesveselerinden muhafaza ediyor.

Evet her tarafta, hattâ Hint ve Çin’de ehl-i iman, bu zamanın çok dehşetli dalaletinin galebesinden; acaba İslâmiyet’te bir hakikatsizlik mi var ki sarsılmış diye şüpheye ve vesveseye düştüğü vakit birden işitir ki bir risale çıkmış, imanın bütün hakikatlerini kat’î ispat eder, felsefeyi mağlup edip zındıkayı susturuyor diye anlar. Birden o şüphe ve vesvese zâil olup imanı kurtulur ve kuvvet bulur.

Said Nursî

(Emirdağ L I)