Sonra en zayıf bir damar-ı insaniye olan şan ve şeref ve rütbe noktasında bana çok elîm bir tarzda o zayıf damarımı tutmak için emredilmiş ihanetler, tahkirler, damara dokunduracak işkenceler yaptılar. Hiçbir şeye muvaffak olamadılar. Ve kat’iyen anladılar ki onların perestiş ettiği dünyanın şan ve şerefini bir riyakârlık ve zararlı bir hodfüruşluk biliyoruz, onların fevkalâde ehemmiyet verdikleri hubb-u câh ve şan ve şeref-i dünyeviyeye beş para ehemmiyet vermiyoruz, belki onları bu cihetle divane biliyoruz.

(Tarihçe-i Hayat)

Bundan otuz sene evvel, Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle dünyanın muvakkat şan ve şerefinin ve enaniyetli hodfüruşluk ve şöhret-perestliğin ne kadar zararlı ve ne kadar faydasız ve manasız olduğunu hadsiz şükür olsun ki Kur’an’ın feyziyle anlamış bir adam, o zamandan beri bütün kuvvetiyle nefs-i emmaresiyle mücadele edip mahviyetle benliği bırakmak ve tasannu ve riyakârlık yapmamak için elden geldiği kadar çalıştığına ona hizmet veya arkadaşlık edenler kat’î bildikleri ve şehadet ettikleri halde ve yirmi seneden beri herkes kendi hakkında hoşlandığı ziyade hüsn-ü zan ve teveccüh-ü nâs ve şahsını medh ü senadan ve kendini manevî makam sahibi olduğunu