meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel şeriat-ı garra teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâm’a büyük bir cinayettir ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa istibdat tevzi olunmuş olur.. اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْقَوِىُّ الْمَتٖينُ hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da marifet-i tam ve medeniyet-i âmm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hüküm-ferma olacaktır.

İttifak hüdadadır, heva ve heveste değil.

İnsanlar hür oldular amma yine abdullahtırlar. Her şey hür oldu, şeriat da hürdür, meşrutiyet de. Mesail-i şeriatı rüşvet vermeyeceğiz. Başkasının kusuru, insanın kusuruna senet ve özür olamaz.

Yeis, mani-i herkemaldir. “Neme lâzım, başkası düşünsün.” istibdadın yadigârıdır.

Bu cümlelerin mabeynini rabtedecek olan mukaddimatı, Türkçe bilmediğim için mütaliînin fikirlerine havale ediyorum.

Said Nursî

***