Cevap: Sâmi’in talep ve isteğidir. Evet, onların pis ahvalini işiten sâmi’, onlara karşı hissettiği hiddet ve nefretini izale için; hüsran ile tecziye ve tavsiflerinde, sanki onları karşısında hazır olarak görmek istiyor tâ “Oh, oh!” demekle kalbi rahat olsun. Müşahedeleri mümkün olmadığı halde اُولٰٓئِكَ ile mahsûs gösterilmeleri; güya pis ahvalleri, habîs sıfatları ve şöhret ve kesretleri öyle bir hadde bâliğdir ki herkesin nazar-ı nefreti önünde onların o hallerini tecessüm ettirerek mahsûs bir şekilde gösterir. Ve bu işaretten, hasarete mahkûm olduklarının sebebi de anlaşılmış olur.

O fâsıklara râci olan اُولٰٓئِكَ nin ifade ettiği uzaklık ise onların tarîk-i haktan uzaklıkları öyle bir dereceye bâliğdir ki bir daha tarîk-i hakka rücûları mümkün olmayıp bu yüzden zemme, tahkire müstahak olduklarına işarettir.

Hasrı ifade eden هُمْ hasaretin onlara münhasır olduğuna delâlet eder. Hattâ mü’minlerin bazı dünya lezzetlerinde hasaretleri, hasaret sayılmaz ve yine mü’minlerden ehl-i ticaretin ticaretlerinde vaki olan zararları hasaret değildir.

اَلْخَاسِرُونَ deki harf-i tarif, cinsi ve hakikati ifade eder. Yani “Hüsran görenlerin hakikatini, cinslerini görmek isteyen varsa onlara baksın.” Ve keza onların meslekleri mahz-ı hasarettir, başka hasaretlere benzemiyor.

اَلْخَاسِرٖين : Hasaretin mutlak bırakılması, yani bir şeyle takyid edilmemesi, hasaretin bütün envaına şâmil olduğuna işarettir. Mesela, vefa-i ahidde nakz ile hasaret ettiler; sıla-i rahimde kat’ ile, ıslahta ifsad ile, imanda küfür ile, saadet-i ebediyede şakavetle yaptıkları hasaretler gibi.

***