muhatap yalnız o değildir. Belki arkasında muhtelif mesafelerde pek çok ayrı ayrı taifeler, saflar bulunmakla kendisine tevcih edilen hitapları, nidaları, İlahî hitabeleri, arkasında bulunan bütün o taifeler işitir gibi zihnine gelir.

عَلَيْكَ ye bedel اِلَيْكَ nin zikri: Resul-i Ekrem’in (asm) teklif edilen risalet vazifesini cüz-i ihtiyarîsiyle haml ve kabul etmiş olduğuna ve bu hizmet Cibril tarafından görüldüğünden, Resul-i Ekrem’in (asm) daha yüksek olduğuna işarettir. Çünkü عَلٰى da ihtiyar olmadığı gibi vasıta-i nüzulün daha yüksek olduğuna delâlet eder.

اِلَيْكَ deki zamirin ism-i zahire tercih sebebi, Kur’an ve Kur’an’a ait hususat hususunda Hazret-i Muhammed (asm) yalnız muhatap olup kelâm, Allah’ın kelâmı olduğuna işarettir.

Bu kelâmın îcaz derecesi, şu zikredilen letaiften anlaşıldı.

وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ

Bu gibi sıfatlarda bir teşvik vardır. Ve o teşvikten sâmi’leri imtisale sevk eden emirler ve nehiyler doğuyor.

Bu cümlenin mâkabliyle nazmına dair “dört letaif” vardır.

1- Bu cümlenin mâkabline atfı, medlûlün delile olan bir atfıdır. Şöyle ki:

“Ey insanlar! Kur’an’a iman ettiğiniz gibi kütüb-ü sâbıkaya da iman ediniz. Çünkü Kur’an, onların sıdkına delil ve şahittir.”

2- Yahut o atıf, delilin medlûle olan atfıdır. Şöyle ki:

“Ey ehl-i kitap! Geçmiş olan enbiya ve kitaplara iman ettiğiniz gibi Hazret-i Muhammed (asm) ile Kur’an’a da iman ediniz! Zira onlar, Hazret-i Muhammed’in (asm) gelmesini tebşir ettikleri gibi onların ve kitaplarının sıdkına olan deliller, hakikatiyle, ruhuyla Kur’an’da ve Hazret-i Muhammed’de (asm) bulunmuştur. Öyle ise Kur’an Allah’ın kelâmı ve Hazret-i Muhammed (asm) de resulü olduğunu tarîk-i ûlâ ile kabul ediniz ve etmelisiniz.”

3- Zaman-ı saadette, Kur’an’dan neş’et eden İslâmiyet sanki bir şeceredir. Kökü zaman-ı saadette sabit olmakla damarları, o zamanın âb-ı hayat menbalarından kuvvet ve hayat alarak, her tarafa