iki tağlib vardır. Bu mecaz ile o tağlibleri icbar eden esbab عَرَضَ kelimesinin işaret ettiği üsluptur. Çünkü melaikeye enva-ı eşyanın arzı, manevî bir resmigeçit manzarasını andırıyor. Malûm ya, resmigeçitleri yapan, müzekker ve âkıl insanlardır. Bunun için burada iki tağlibe ve dolayısıyla bir mecaza mecburiyet hasıl olmuştur.

عَلٰى : Arz edilenin levh-i a’lâda nakşedilen suretler olduğuna işarettir.

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ

وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

***

Hâşiye: İntihabım olmayarak ihtiyarsız bir tarzda, âdeta umum Sözlerin ve Mektubların âhirlerinde şu âyet

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ

bana söylettirilmiş. Şimdi anladım ki tefsirim de şu âyet ile hitam buluyor. Demek inşâallah bütün Sözler, hakiki bir tefsir ve şu âyetin bahrinden birer cetveldir. En-nihayet yine o denize dökülüyorlar. Şu tefsirin hitamında, güya her Söz manen şu âyetten başlıyor. Demek o zamandan beri yirmi senedir daha şu âyeti tefsir ediyorum, bitiremedim ki tefsirin ikinci cildini yazayım.

Said Nursî